Aile, toplumun temeli ve yapı taşı diyoruz... Öyleyse aileyi tanımak, aile içi iletişime buna göre önem vermek gerekir.

Bunu söylemek kolaydır da uygulamak biraz kararlılık ister, irade ister... Tabii ki bilgi sahibi olmayı da gerektirir...

Bu konuda özellikle gençanne baba olanların aileyi şekillendirme sürecinde dikkat edeceği asgari kurallar vardır...

Hemen belirtelim ki ailenin çocuğa karşı tutumu onun geleceğini belirleyen en önemli yapı taşıdır. Çünkü çocuğun sosyalleştiği ilk mekân aile ortamıdır.

Çocuk evde anneden, babadan ve ailede yaş olarak kendinden büyük olanlardan ne görürse onu kopya eden iyi bir gözlemcidir.

Ama bugün bu süreçmaalesef çocukların yemek yerken önüne getirilen mini bilgisayarlarla, tabletlerle, kendisini meşgul etmek istediğimizde eline tutuşturduğumuz cep telefonlarının videolarıyla harcanmaktadır. Çocuk etkileneceği, kopya edebileceği anne babasını aynı evde olsa bile bulamaz. Dede, nine bulmak artık hayal gibi bir şeydir...

Oysa aile içi iletişimin en önemli unsurlarından biri çocukla iletişimdir... Kimi anne baba çocuğuna küçük yaşta iken nasıl su içeceğini, nasıl kaşık tutacağını, nasıl ağzını sileceğini vb. söylemeyi ve öğretmeyi sıradan bir şey zanneder.

Ama gençanne babalar bir yaşındaki çocuğu kucağına aldıklarında ona cisimlerin adlarıyla birlikte ne olduğunu da söylemesi gerekir. O anlamıyor diye es geçmemelidir. Ve ne acıdır ki günümüzde birçok gençanne baba kendi elindeki telefonlarından, kendi izlediği televizyonlardan vb. başını kaldırıp da çocuğuyla iletişim kuracak vakti bulamaz. Hatta o kadar ki evde çocuğun var olduğunu hesap etmez hale gelirler.

Hele bir de aile içi tartışmalar yok mu? Çocuğunun yanında birbirine bağırıp çağıran anne baba yok mu? O çocukların o bağırış çağırıştan ne kadar olumsuz etkilendiklerini bir bilseler kendi haklı sandıkları kavgaları derhal keserek çocuklarından özür dilerlerdi...

Ailede çocuklara en ufak bir şeyde vurarak, çimdik atarak, kulağını çekerek terbiye verdiğini veya disipline ettiğini zannedenler ise çok büyük bir yanılgı içinde olduklarını iş işten geçince anlayacak... Çünkü küçük yaştaki çocuğa yapılan bu yanlış uygulamaları, onun hayal dünyasına ve düşünce sistematiğine vurulmuş birer darbe olarak değerlendirebiliriz. Onun çocuk dimağını ve minik kalbini bir ayna gibi hayal edersek, ona yapılan her şiddet o aynaya yapılan bir leke gibidir... Veya bir diğer örnek ile açıklamaya çalışırsak bir futbol sahasında en fazla çim çiğnenen kısım kale önleridir... Çünkü herkesin amacı gol atmak olduğu için herkes kale önüne hücum etmektedir. Böyle olunca da kale önündeki çimler çok fazla çiğnenir. Böylece futbol sahasında kale önlerinde çimler tez yıpranır. İşte çocuğun beynine ve kalbine dönük yapılan şiddet hareketlerinin sıklığı ve çokluğu, çocuğun gelecekle ilgili özgüven ve girişimci ruhunu bu şekilde örselemekte ve çimlerin yıpratıldığı gibi yıpratılmaktadır.

Hatta o kadar ki bu konuda uzmanlar, değil çocuğa şiddet uygulamayı, çocuğun yanında başka bir büyüğe dahi şiddet uygulamamak gerektiğini önermektedir. Çünkü çocuk o şiddeti görerek korkar ve etkilenir...

Ve bugünkü yazımızı yaşı ne olursa olsun çocuğu bir büyük gibi ciddiye almak, sorduğu sorularına bir büyüğe cevap verir gibi ciddiye alarak cevap vermek gerektiğine vurgu yaparak noktalayalım.

Bu önemsemelerin bize ne faydası olur?

Çocuğun gelecekte kendine güvenli, sağlıklı düşünebilen, uyumlu, sevmeyi ve sevilmeyi bilen, sorumluluk ve kişilik sahibi bir kimse olmasına yardımcı olacaktır...

Bu az bir şey mi?