Okuma sabrı, gelişmemiş bir öğrencinin, yetişkinin yazıyla ilişki kurması ve okuduğunu anlaması çok zor olacaktır. Okuduğunu anlayan bir öğrenci topluluğu yetiştiremiyoruz. Ü lke olarak hayal edilen seviyeleri bırakın temel seviyeyi bile geçmekte zorlanıyoruz.

Bunun birçok sebebi var. Öncelikle okuma işi itibar gören bir davranış olmaktan çoktan çıkmış. Cenazesi ortada ve kaldıran da yok. 'Kitap ve kitap okuma' kavramlarına hiçama hiçitibar yok.

İtibar yok derken sözden bahsetmiyorum. Sokakta kime sorarsanız sorun, okumak çok önemli, okuyanları tebrik ederiz, okumak zihni geliştirir, sürekli okumalıyız ; vb. cümleleri havada uçuyor. Uçuyor uçmasına da kimseye yararı yok. Ayakları yere basmalı, insan söylediğine inanmalı önce. İnanmalı ki, okuyan ebeveynlerin okuyan çocukları olabilsin.

Hiçokumadan ya da okuyormuş gibi davranarak elbette ki istenilen seviyeye ulaşamayız. Bal yapmayan arı misali vızıldar dururuz. Kovandan bal alma zamanı gelince de kovan sahibinin şaşkınlığını izleriz. Hakiki anlamda okuyan insan ne madden ne de manen toplumda hak ettiği saygıyı ve geliri göremiyor.

Sözde olanı öze yansıtmamız gerekiyor. Satırda olanı sadırlara nakşetmemiz gerekiyor. Okuma anlama ve bunlardan yola çıkarak yeni bir şeyler yazabilme yeteneği de öyle kolay bir iş değil elbette! Kolay olmayan bu işe de gereken önem hakiki manada verilmediği için sonuçlar bizi şaşırtmıyor.

Eksiklik çocuklarda değil, okuma alışkanlığını kazandıramayan biz ailelerde ve topyekû n eğitim sistemindedir.

Temel okuryazarlık düzeyinde bile çok ama çok gerilerdeyiz. Okuma alışkanlığı kazanıldıktan sonra tarih okur yazarlığı, edebi okuma alışkanlığı, eleştirel okuma kazanımları, karşılaştırmalı okuma etkinlikleri, teknoloji okuryazarlığı, dijital okuryazarlık, medya okuryazarlığının da öğrenilmesi gerekiyor. Bu seviyeler kat edildikten sonra bu okuma başlıkları ile ilgili etkinliklere yer verilebilir.

Okuma, anlama faaliyetleri özellikle 'hikâye, roman ve masal' üçgeninde sıkışmış durumda. Bu sıkışma yeni fikirleri, farklı bakış açılarını bize gösteremiyor. Bir de okul kitaplarını -mecburen okuma anlama etkinliklerini de- buraya ekleyebiliriz.

Okuma faaliyetleri bu dar alana sıkıştığı için öğrencilerimiz sınavlarda karşılarına çıkan paragraf sorularını okumaya üşenir hale geldiler. Okumaya üşendikleri için de istenilen başarı grafiği bir türlü oluşmuyor.

Okuduğunu yorumlayıp aktarma, analiz sentez yapabilme, vurgu ve tonlamaya dikkat ederek okuma başlıklarına hiçgiremiyoruz. Önceliğimiz iyi bir okuma, takılmadan anlaşılır bir okuma yeteneğini geliştirmek olmalıdır.

Çocuklar, görsel okumayla hayata başlıyorlar, bu nedenle önce görsel okuryazarlığı üzerine kafa yormamız gerekiyor. Okuma ve anlama faaliyetleri üzerine ciddi projeler geliştirip uygulamamız artık kaçınılmaz olmuştur. Öğrencilerimizin her biri için hazırlanan akademik karne notlarını hepimiz biliyoruz.

Karneye not olarak yazılıncaya kadar uzun bir yolculuk var. Kitabın temin edilmesi, derslere zamanında girip çıkılması, konu tekrarları, test tekrarları, deneme sınavları, ilçede, ilde, ülke genelinde yapılan deneme sınavları; vb. Bütün bunlardan sonra yapılan özel yazılılar ve onların değerlendirilmesi ve karne notu.

Karnede yazılı olan bir notun tarlada yetişip marketten, fırından aldığımız ekmekten farkı yok aslında. İkisinde de uzun zamana yayılan bir süreçve sonuçvar. Okuma konusunu da bu uzun ve yorucu ama sonu baldan tatlı olan yolculuğa çıkarmak zorundayız.

Okuma, anlama faaliyetleriyle ilgili olmak üzere ayrı bir karne ve dosya hazırlamalıyız. Okuma karnesine yazılacak olan not veya değerlendirme cümleleri için uzun uzun kafa yormalıyız. İstişare toplantıları yapılmalı. Denenmiş, etkili, güzel uygulamalar dikkatle incelenmeli ve kendi toplumumuza, okulumuza uyarlanmalıdır. Asıl sorunumuzu görmezden gelerek ilerleyemeyiz.

Dinleyen insan sayısı, konuşan insan sayısından fazla olmadığı sürece daha çok işimiz var, demektir. Her ortamda, her programda, çeşitli sohbet ortamlarında şöyle etrafınıza bir göz atın. Dinleyen kaçkişi var? Dinliyormuş gibi yapanları sormuyorum, dikkat edin!

Birinin sözü bitmeden, diğeri, o bitirmeden başka birisi. O da yetmiyor, bu kez daha çok bağıran insan sayısı ortaya çıkıyor. Bağırma da işe yaramazsa hakaret, ağız dalaşı ve nihayet yumrukların konuşması süreci yaşanıyor. Yani herkes, 'Ben konuşayım, diğerleri dinlesin.' istiyor.

Bütün bu eksiklikleri okuma anlama faaliyetleri üzerine ciddi olarak kafa yorulursa aşılabilir. Toplumun hemen hemen tamamını etkileyecek olan bu okuma anlama karnesi kesinlikle gündemimize bu işi getirecektir. Biraz daha ayrıntılara girelim.

'Okuma Anlama Karnesi'

Bu karne öyle dizayn edilmeli ki, öğrenci bu karne için gerçekten terlemeli, birkaçmerkep yükü kitabı tabir caizse yutmalı. Özellikle ilkokul çağında ve ortaokul çağında bu davranış kazandırılmalı. Okumayla birlikte yazı faaliyetleri de elbette ki olmazsa olmaz maddelerden biri olacaktır.

`height=

Okuma, Anlama Karnesi için neler yapılabilir? sorusuna birkaçmadde ile cevap vermeye çalışalım.

  1. Öncelikle her sınıfın hatta her öğrencinin bir okuma planı olmalı.
  2. Ayrıca 'Kitap Okuma, Değerlendirme' saatleri belirlenmeli.
  3. Asgari anlamda okunacak kitap sayısı belirlenmeli.
  4. Dönem başında okuma kitapları da ders kitapları gibi öğrencilere teslim edilmeli.
  5. Bu kitapların her biri için sıkı bir takip yapılmalı.
  6. Deneme sınavlarından ziyade, kitap okuma raporları dikkatle incelenmeli.
  7. Velilere 'okuma, anlama etkinlikleri' hakkında değerlendirme raporları gönderilmelidir.
  8. Ders başarısı ve deneme sonuçlarını sorgulayan veli profili yerine okuduğunu anlama faaliyetlerini sorgulayan bir veli kitlesi oluşturulmalıdır.
  9. Okuma ve anlama etkinlikleri sadece Türkçe-Edebiyat öğretmenlerine yüklenmemelidir. Her branş ve yönetim kolu bu işin içinde olmalıdır.

Yazının devamı yarın yayınlanacak.