(Geçen haftaki yazının devamı)

(; )

Öğrenciler birden bire sınırsızca internet ve bilgisayar kullanır hale geldi. Öğrencinin başı döndü. Önünde sınırsız hamburger, sınırsız kola ve sınırsız abur cuburla karşılaşan öğrenci ne yapacağını şaşırdı. Kâh oyunlarla, kâh kamera kapatmayla, kâh geceyle gündüzü karıştırmayla uzun süre zaman geçirdi. Uzaktan ders değil de uzaktan problemlerle uğraştılar. Yüz yüze iken saat yedide okula gelen öğrenci, uzaktan eğitim sürecinde saat dokuzda bilgisayarını açıp derse gelemedi. Benzer durumlar veli, öğretmen ve okul idaresi için de geçerlidir.

Bu sarhoşluk ve ne yaptığımızı bilmeme hali, belirli bir süreden sonra 'Aa biz ne yapıyoruz, böyle ders mi olur? Çocuk bilgisayarda sürekli oynuyor, hocam kameralarını açtırsanız, evde biz kontrol edemiyoruz, sürekli başında da duramıyoruz; ' serzenişler peş peşe gelmeye başladı. Öğretmenler de zengin içerikleri olan web iki araçlarını kullanmaya başladı. Bütün toplantılarımızı Zoom ve benzeri uygulamalar üzerinden yapmaya başladık. 

Önceleri iletişimde olmamız yeterliyken daha sonraları kameraları açmamız gerektiği, sunumlarımızın ve çeşitli görsellerin hazırlanması gerektiği ve buna benzer maddeler sıralandı. Veli toplantıları, bireysel görüşmeler, rehberlik saatleri, zümre toplantıları, çevrimiçi sınavlar, çevrimiçi söyleşiler derken okulda yaptığımız sosyal etkinlikler &ndash fiziki olanlar- hariçne varsa uzaktan yapmaya başladık. Başta katılım çok az oldu. Hem öğretmen hem veli hem de öğrenciler durumu garipsedi ve , 'Böyle şey mi olur?' tavrıyla değerlendirdiler ancak etkinlikler artıkça anlayış ve katılım durumu değişmeye başladı.

`height=

Kısacası öğretmen, öğrenci ve veli olarak ve eğitim kurumları olarak bütün bu olumsuzluklara karşı hazır olma, stres ve travmayla başa çıkabilme, zor koşullara uyum sağlama, yıkıcı deneyimlerden bir şeyler öğrenerek güçlüklerle mücadele etme ve gelişme kapasitemizi yeterince yukarılara taşıdık. Bu zorlu süreçhepimizi ruhsal ve fiziksel esneklik ve dayanıklılık anlamında kuvvetlendirdi ancak bir şeyler hala eksikti. 

'İnsan sıcaklığı, samimiyeti, içten gelen bir, 'Merhaba dostum, nasılsın?' sorusu, 'Hadi birlikte bir kahve içelim, biraz futbol ve basketbol oynayalım, biraz koşup terleyelim; ' gibi cümleleri kurup eylemleri gerçekleştiremedik. 

  • Enerjimizi, sevgimizi uzaktan aktarmaya çalışsak da gönlümüzdeki sevgi seli sanal kablolardan karşıya tam da gidemedi sanki! 
  • Öğretim anlamında birçok şeyi yapmaya gayret ettik ancak kesinlikle yüz yüze olan keyfi, mutluluğu ve enerji aktarımını vermedi sanki!

Evet, 'insanoğlu neye alışmıyor ki?' diyebiliriz ancak bu savunma cümlesi bütün gerçekleri düzeltmeye yetmeyecektir. Sosyal, psikolojik, ekonomik destekler de veriliyor verilmesine de hiçbirisi güneşin altında kalan bir yaprağın yolculuğuna eşlik edemiyor. Güneşin altında geçen onca vakit, sonbaharda yere düşen bir yaprak ve rüzgârın sürüklediği yere giderken yaprağın çıkardığı o müthiş ses bizzat yaşayan için bir anlam ifade eder.

Evet, sanal ortamda da dalından düşen ve yeni filizlenen bir yaprak vardı. Bu yaprak sadece tuşlardan ve kablolardan güçalıyordu. Fırtınanın soğukluğunu ve güneşin kavurucu sıcaklığını yaşamak sadece bir tuş uzaktaydı. Aslında ne fırtına vardı fırtına gibi, ne de güneşin kavurucu sıcaklığı vardı güneş gibi!

'Sadece mış gibi bir şeydi bu.' Bütün bu zorlu süreç'rezilyant' olanların sayısını sürekli arttırıyordu. Yani her türlü zorluğa göğüs gerebiliyorduk artık. Daha dirençliyiz. İster uzaktan olsun ister yüz yüze ister hibrit olsun hepsine ayak uydurabilecek kıvama geldik. 

On yıllarca sürede öğreneceğimiz teknolojik gelişmeleri birkaçayda öğrenir olduk. Öğretmenlerimiz bu süreci her haliyle ve bütün zorluklarıyla yaşadılar. Süreçten hiçbir şey öğrenemeden çıkanlar da olacaktır lakin bunların sayısı devede kulak misalidir.

Yeni Dünya düzeni bu geçiş sürecinde birçok insanı 'rezilyans' anlamında daha kuvvetli hale getirmiştir. İşini, aşını, eşini, yolunu kaybeden binlerce insan önce kaybetmeyi sonra sıfırdan ayağa kalkma fırsatını görmüş ve öğenmiş oldu. Elbetteki bu süreçte ayağa kalkamayanlar da olmuştur ve olacaktır.

Eğitim ve öğretim alanında bu süreçte öyle şeyler değişti ki öğretmen, öğrenci ve veliler 'konforlarından' çok fazla taviz verdiler. Birçok teknolojik gelişmeyle karşı karşıya geldiler. Kısacası tüm veli, öğretmen, öğrenci ve idarecilerimizin bu duruma ayak uydurması kesinlikle takdire değer bir davranıştır.

Sonuçolarak diyebiliriz ki, fırtınalar ne kadar şiddetli olsa da güneş ne kadar kavurucu sıcaklığa ulaşsa da uçurumda yetişen otlar hep olacaktır. Dağın zirvesine uçarak ya da sürünerek gidenler de hep olacaktır. Saz gibi esnek olabilmek, meşe gibi dirençli ve sert olmaktan daha evla olabilir. Bütün mesele nerede meşe ve nerede saz gibi olacağımıza karar vermektir. Artık daha dirençliyiz, daha esneğiz ve birçok zorlukla mücadele halindeyiz.