Hiçşüphesiz eğitimin öznesi öğretmen ve öğrenci demiştik. Eğitimin öznesine dair söyleyecek sözlerimiz bitmediği için yazının devamına karar verdik.

Bir öğretmenin kendi alanıyla ilgili konuyu derinlemesine ve farklı yönleriyle ele alması gerekir. Diğer disiplinlerle ve günlük hayatla olan bağını görmesi gerekir. Günlük hayatla bağı sağlam olan, öğrencinin dünyasına giren bilgi paragrafları kesinlikle daha tesirli olacaktır. 

Kısacası bilgi önce öğretmen sonra öğrenci tarafında sindirilmeli. Sindirilmeyen ve nerede kullanılacağı, nasıl kullanılacağı tam anlaşılmayan bilgiler sadece günü kurtaracaktır.

Tam da bu noktada öğretmenin görüşüne yer verilmelidir. Öğrencilerden düzenli olarak geri dönüşümler alınmalıdır. Tüm eğitimciler kendi branş ve alanlarıyla ilgili araştırma yapmalı, зeşitli kaynakları takip etmeli ve bunları цzetleyerek kayıt altına almalıdır. 

Yeni göreve başlayan bir öğretmen de aynı şeyleri yeni bir keşif gibi görmemeli. Araştırma, okuma, gözlem ve diğer birikimlerini kayıt altına almak için öğretmenin zamana ihtiyacı olacaktır. Bu zaman dilimi okul saatleri içerisinde verilmelidir. Millî Eğitim Bakanlığının uyguladığı on beş saat artı altı saat öncelikle dikkate alınmalıdır. Geriye kalan belirli bir süre eğitimin ARGE’si için değerlendirilmelidir. Yani her eğitimci yılı sonunda tecrübesini, yaşadıklarını olumlu ve olumsuz örneklerle kayıt altına almalıdır e bu kayıtlar toplantılarda karar olarak hayata geçirilmelidir.

Örnek olarak LGS’ye hazırlanan öğrencilerin bir yıllık davranışlarını, yaptıkları ve yapmadıklarını ele alalım. O sınıfa derse giren tüm öğretmenlerin gözlemleri, aldığı notlar, LGS ile ilgili diğer başlıklar doğrultusunda masaya yatırılmalı. Masada alınan kararlar da uygulanmalıdır. 

LGS’yi başaramayacak öğrenci sayısı, bir yıllık çalışma disiplinini uygulayamayacak velilerin görüşleri, “mış” gibi yapan öğrenci sayısı, onca emeğe ve zamana rağmen hiççalışmadan da kazanabileceği bir okula gitmesi, kuralları sürekli esneten veli ve öğrencilerin tutum ve davranışları ve bu itirazlara, sızlanmalara dayanamayan öğretmenin ve idarenin veliye göre şekil alması, masada konuşulanların birkaçvelinin şikayeti ya da isteği ile baştan sona değiştirilmesi, sahada olmayan birimlerce öğretmen ve idareye dayatılan çeşitli uygulamalar ve bunların sonuçları …. 

Bu maddeler ve bunların çok daha fazlası dönem sonunda kayıt altına alınmalı ve toplantı sonucunda alınan kararlar uygulanmalıdır. Alınan kararlar kesinlikle değiştirilmeden hayata geçirilmelidir.

Bütün öğrencileri aynı şekilde sınava hazırlamak; tüm hayvanların uçmasını istemekten ya da hepsinin kavağa tırmanmasını istemekten farksızdır. Uzun ve yorucu olan, sabır, disiplin, fedakârlık isteyen LGS maratonuna ayak uyduramayan öğrenci ve veliler sadece sosyal baskı altında kalarak altından kalkamayacağı bu işe hiçgirişmemelidir. “Diğerleri yapıyor, benim çocuğum da yapmalı!” mantığına ve uygulamasına izin verilmemelidir.

Her toplantıda, “Hocam bizim çocuk neden başarısız?”  “Bu çocuk ders görmüyor mu?” “Özel ders de aldırıyorum ancak sonuçortada?” 

… 

Buna benzer soru ve cümlelerle muhatap olan öğretmen ya da okul suçluymuş gibi gösteriliyor. Veli okulu, okul öğretmeni; öğretmen veliyi, öğrenci anne babasını ve okulu, özel ders öğretmeni okuldaki öğretmeni kolaylıkla suçlayabiliyor. Herkes suçlu arama peşine düşmüş ancak asıl sorun hep örtülüyor. 

Çocuk sınıfta standart ders neyse onu zaten görecek. Ancak standart dersi görmesi her konuyu hemen anlayacağı anlamına gelmez. Her çocuğa 24 saat test çöz dediğimizde birçoğunun hem geleceğini hem de içinde bulunduğu oyun, eğlence zamanını almış oluyoruz. 

Bunların hepsi balık değil ki denizde yüzsün veya hepsi kartal değil ki yükseklerde uçabilsin. Çocuklara standart olanı verelim, günlük sorumluluklarını yapmasını isteyelim, takip edelim ancak her çocuğa her sınav için şu soruyu yöneltmeyelim:

  • “Neden 100 almadın?” 

Kapitalist sistemde doğrular çok iyi bilindiği halde herkes düşmüş garip bir yarışın peşine. Herkes bir şeyleri örtmenin ve ötelemenin derdinde. Eğitimin öznesine dönecek olursak bir okul; ancak öğretmen ve öğrencisiyle, okul idaresiyle kuvvetlidir. Doğru kurallar net olarak belirlenir ve arkasında durulursa istikrar ve başarı gelecektir. 

Havada uçuşan bazı cümleler:

  • Şu okulda şu kadar etüt yapılıyormuş. 
  • Çocuklara her hafta şu kadar soru çözdürülüyormuş.
  • Okulda günlük dokuz saat ders varmış burada on saat var.
  • Her dersten on kaynak aldırdık ve nefes almadan çözdürüyoruz.
  • Hafta içi yetersiz geliyormuş ancak şu okul bunu çözmüş. Hafta sonuna da sekiz saat ders koymuşlar. 
  • Okuldan eve gelir gelmez özel hocası da geliyor.
  • Bizim çocuk tüm konuları şimdiden bitirdi. Okulda daha gerideler.

Veliler diğer okulları, etüt merkezlerini, özel ders hocalarını sanki yarıştırıyorlar. Ancak okul dediğimiz yapı ve etüt merkezleri, özel ders hocaları aynı kulvarda değerlendirilemez. 

Okul öncelikle çocuğun sosyalleşme alanıdır, sadece “a-b-c-d” şıklarından ibaret değildir okul. Çocuk, okulda doğruyu eğriyi, hakkı, haksızlığı, yardımlaşmayı, paylaşmayı, empatiyi…vb. öğrenir. Etüt merkezinin böyle bir amacı yoktur. Para karşılığı ders satın alma söz konusudur orada. Okul; ailedir, sevgidir, oyundur, bir ömür sürecek arkadaşlıkların temelinin atıldığı yerdir. 

Okulların birbiriyle olan bu garip yarışını da anlamak mümkün değil. Eğitimin öznesi öğretmen, öğretmenlik ve eğitim-öğretimle ilgili yapılacak olan ARGE çalışmaları dikkate alındığı zaman hem öğretmen hem de öğrenci mutlu olacaktır. Yani her okulda öğrenciden öğretmene; öğretmenden idareye ve idareden de daha yukarıdaki birimlere bilgi akışı olursa çok daha sağlıklı bir eğitim olacaktır. Aşağıdan -цğretmen, цğrenci, idare …- gelen kararlar masa başında, “Ben yaptım ya da biz yaptık oldu.” denilerek değiştirilmemelidir. Öğretmenler tarafından alınan kararlar yine istişare yoluyla şekillenmelidir.

“O okul, o etüt merkezi, o dershane yapmış!” 

“Hemen biz de yapalım!” anlayışıyla bir yere varamadığımız hâlâanlaşılamadıysa daha çok işimiz var demektir. Yeni başlayan bir öğretmen başarılı olacaksa, bu eğitimin öznesine değer vermekle, eğitim için ARGE harcaması yapmakla olacaktır. 

Birbirimizi anlamaya, dönüştürmeye, eğitim ve öğretime yeni bakış açıları kazandırmaya, farklı değerlendirmelere, doğru olanları eğitim sahasına yansıtmaya ve “insanı öncelemeye” çok ama çok ihtiyacımız var. 

Sadece “iş olsun” da gerisi teferruat demeye devam edersek insan robot kadar değer görmeyecektir. Yapay zekanın eğitimden, spora; yazarlıktan tarım sektörüne el attığı dünyamızda “insan kalabilmek ve insani değerleri yaşatabilmek” öyle göründüğü kadar kolay olmayacak!

Eğitimin öznesi -цğretmen, цğretmenlik- yapay zekâile değişiyor mu acaba? 

… ???