İslam`da büyü yapmak haram kabul edilir. Bazı Hanefi alimleri büyüye karşı önlem almak gibi sebeplerle ve uygulamamak kaydı ile, tahsilini helal görmüşlerdir.

İslam dünyasında büyü bazen İlm-el Havass (Havas ilmi) adı altında okutulmuştur.

Ahmed b. Mustafa Taşköprüzade`nin Miftâh es-Seâde ve Misbâh es-Siyâde adlı eserinde büyü şu şekilde tanımlanır: 'Büyü, evrensel münasebetleri, yıldızların pozisyonlarını ve bunun dünyevi olaylarla alakasını, yani tabiat alemini hususi bir bakış açısı ile inceleyen ve bu terkibin neticesi, nadir tesirler ve harika sırlar ile bunların kaynağı olan nedenleri araştıran ve ortaya çıkaran bir ilimdir.'

Büyü veya sihir, insanların doğaüstü, paranormal veya mistik yöntemlerle doğal dünyayı etkileyebildiğini öne süren uygulamalar ve bunların çevresinde oluşturulan kültürel sistem olarak tanımlanıyor.

Astroloji ise göksel cisimlerin ve astronomik fenomenlerin, insan karakteri ve kaderi üzerine etkilerinin olduğu önermesini konu alan, bilimsel gerçekliğe sahip olmayan sözdebilim.

Astroloji, her şeye inanan saf insanların ve kötü eğitilmişlerin bir oyuncağı haline gelebiliyor.

Horoskoplar daha iki yüz sene önce, Batı`da, büyük bir kudrete sahipti. Hem Cagliostra hem Casanova aristokratları, tüccarları ve cazibeli kadınları tuzağa düşürmek için horoskoplar çizdiler, yıldızları yorumladılar. Son üçasır boyunca, yıldızlara beslenen inançdevamlıca azaldı ve horoskop pazarı da gitgide küçülmesine rağmen halen popüler. Popüler astrologlardan başka bugün de bu kültün piskoposları vardır.

Birçok Osmanlı sultanının da özel müneccimleri vardı. Dr. Adnan Adıvar, Osmanlı Türbelerinde İlim adlı eserinde Ü çüncü Mustafa`nın (1757- 74) 'payitahttaki müneccimleri kafi görmeyerek, astrolojide pek meşhur olan Fas`tan bir müneccim' istediğini yazıyor Ü çüncü Murad zamanının Şeyhülislam`ı Ahmet Şemseddin Efendi`den, sokağa çıkmak için dahi müneccime danıştığını söylüyordu. Ve bir asır daha öncesine gidersek, tarihçilerin, on yedinci yüzyılın bu yönü üzerinde nadiren durmalarına rağmen, yıldızların, beşer hadiselerinde gerçekten hayati rol oynadıklarını göreceğiz.

Müneccimbaşı Takıyyuddin Efendi`in rasathanesinin yıkılması

Takıyyuddin Mehmed bin Ma`rû f ve unvanı da erRâsıd yani astronom olan Takıyyuddin, 1521 yılında Şam`da dünyaya gelmiştir. Babası da Mısır`ın ileri gelen âlimlerinden olan Takıyyuddin, Mısır ve Şam`dan sonra İstanbul`a gelerek meşhur hocaların yanında ilmini tamamladı. Tekrar Mısır`a döndü ve astronomi dersleri de aldı. II. Selim zamanında tekrar İstanbul`a döndü ve 979/1571 yılında Müneccimbaşılığa yükseltilerek İstanbul`da astronomi çalışmalarına hız verdi. Takıyyuddin, astronomik hesaplarda esas alınan eski Uluğ Bey Zî c`inin tamamen eskidiğini ve mutlaka yenilenmesi gerektiğini devlet ricaline anlatmaya çalıştı.

Şeyhülislâm Hoca Sa`deddin`in ciddi tavsiyeleri ile III. Murad`ın dikkatini çekti ve İstanbul`da Tophane Bayırı üzerinde yani şu anda Fransız Sefarethanesinin bulunduğu yerin yakınlarında İstanbul Rasadhânesini kurdu. III. Murad`ın talimatıyla bu Rasadhânenin bütün masrafları devlet hazinesinden karşılandı ve bunun için 10.000 altın harcandı. Kendisine de 3.000 altınlık bir ze`âmet verildi. Burası kuruluncaya kadar, Galata Kulesinde çalışmalarına devam etti. Kuruluş tarihi 987/1579`dır.

Müneccimbaşı Takıyyuddin Efendi bu konuda bir ilke imza atıyordu. Zira Avrupa`da Danimarka Kralı II. Frederick`in teşvikleriyle TychoBrahe`nin kurduğu rasadhâne ancak 1585 tarihinde tamamlanmıştı. Osmanlı Devleti 10 yıla yakın bir zaman önde gidiyordu. Takıyyuddin, bu sahada 20`ye yakın eser verdi ve çalışmaları engellenmek istese de, 1585 yılında vefat edinceye kadar araştırmalarını aralıksız sürdürdü.

1577-1580 yılları arasında Hoca Sa`deddin`den sonra Şeyhülislâmlık makamına oturan Kâdî zâde Ahmed Şemseddin Efendi, doğru ve tok sözlü bir insandı. Padişahın bir çok fermanlarını şer`i şerife aykırıdır diyerek reddetti. Yargı mensuplarını protokolde Beylerbeyilerin önüne geçirmek için elinden geleni yaptı. Ancak bazı meselelerde, şahsî anlaşmazlıkların da etkisiyle, 'astronomi ilminin sırlarına vâkıf olarak istikbali öğrenmeye çalışmanın devlete uğursuzluk getireceği' gerekçesiyle, III. Murad`a, Takıyyüddin`in inşa ettirdiği Rasadhânenin yıkılması için ilamda bulundu. Şeyhülislâmın ilamına uyan Padişah, Kaptanı Derya KılıçAli Paşa`ya, Rasadhânenin yıkılması için kati talimat verdi ve İstanbul Rasadhânesi maalesef yıkıldı.

Avrupa`da birçok kralın özel astrologları vardı. Kraliçe Elizabeth çağının matematikçisi ve astroloğu Dr. John Dee, şu veya bu vasıta ile İspanya yolu ile Meksika`nın Aztekler`inden gelmiş sihirli bir özel aynaya sahipti: onunla, ruhlara danışıyor, yıldızların hareketlerini yorumlayarak istikbal hakkında kehanetlerde bulunuyordu. Gerçi bu faaliyetleriyle de bir korku yarattı ise de, çağın tanınmış pek çok kimsesi kendisiyle danışmıştır.

Papalık aleyhindeki isyanları sömürerek, neredeyse İngiliz kralı İkinci Charles`i alaşağı eden Shaftesbury Dükü, astrolojiye mutlakçasına inandı. (Rasyonalist filozof John Locke, o yıllarda onun evinde kalıyor idiyse de, Shaftesbury`nin bu inancına tesir edemediği anlaşılıyor.) Yıldızlar ilmi ile meşgul olan Hollandalı bir doktor, dükün bir horoskopunu çizmiş ve Shaftesbury`de, bu horoskopun kendisine neler olacağını doğru olarak belirttiğine tamamen inanmıştı. Shaftesbury, astrolojide tek başına kalmış huysuz biri değildi. Otuz Yıl Harpleri`nin büyük kumandanlarından General Wainlenstein, ister askeri olsun ister siyasi, yıldızlara danışmadan hiçbir işe girişmezdi.