Bir Çift Beyaz Kartal şiirinde şu dizelerle sesleniyor Bahaettin Karakoç:

'Hangi yayla yüce, nerde kavga yok

Gel seninle orda olalım çocuk

İster Maraş olsun, ister Erzincan,

Sonsuzluk düşüne set değil mekân,

Başın omzumda, omuzum gökte

Ölüm bir ak çiçek bu özgürlükte,

Yaşamaksa bir ışık cümbüşüdür,

Çağıl çağıl akan sevgi düşüdür.

Hani gökyüzünün toy vakti olur,

Kaynaşırlar yıldızlar bulgur bulgur

En uzak nereyse ora gidelim,

Bulutları yara yara gidelim.'

Türk şiirinin Dede Korkut`u Bahaettin Karakoç`u kaybettik. Şiirimizin 'beyaz kartalı' olarak da bilinen Karakoç`u, edebiyat araştırmacısı Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, şu sözlerle anlatır: 'Karakoç, şiirde altın arayıcısıdır ve fakat yalnız altın arayıcısı değil, o bir dil kuyumcusudur da. Ayı, güneşi, dağı, düzü, geceyi, gündüzü bir mücevher halinde bize sunar ve müthiş bir söz virtüözüdür. Kelimeyle, şiirle bizi büyüler ve kendini de bizi de uçsuz bucaksız hayal alemlerinde uçurur' demektedir. Velû ttur. 'Mola yok, yola revân' diyor ve hâlâ sımsıcak şiirler yazıyor.

En son geçen yıl nisan ayında Türk halk şirinin büyük ustası kardeşi Abdürrahim Karakoçanısına Cemal Reşit Rey Konser Salonunda gerçekleşen programda, bir araya gelip hasret gidermiştik.

Kardeşi adına yapılan programı çok beğenmiş ve program sonunda yaptığı konuşmada 'artık ölsem de gam yemem' demişti. Şair bir ailenin ilk erkek çocuğu olan Bahattin Karakoç, şiir diyarı Kahramanmaraş`ta dünyaya geldi. Doğuştan şair de diyebiliriz. Kendi tabiriyle 'daldan eğme değil, kökten sürme şair!' ilköğrenimini sonradan Ekinözü adıyla ilçe olan Celâ Köyünde, orta öğrenimini ise Adana-Düziçi ve Ankara-Hasanoğlan Köy Enstitülerinde tamamladı. İlkokul 3.sınıfa giderken bir haftada eski yazıyı öğrendi ve bir ayda da Kuran-ı Kerim`i hatmetti.

Maişetini memurlukla sağlıyordu. Bahattin Ağabey, Kahramanmaraş`taki sağlık kuruluşlarında 32 yıl 8 ay sağlık memuru olarak çalıştıktan sonra kendi isteğiyle emekli oldu.

Bahattin Ağabey, Allah bağışlasın, 9 çocuğu babasıdır.

İlk şiiri 1942 yılında 'Yurt Gazetesi'nde yayınlandı. Böylece 76 yıllık yazarlık ve şairlik macerası başladı. 1960`lara kadar çeşitli dergilerde yayınlanan şiirlerinin hiçbirini kitaplarına almadı. 1973`de yayınlanan Seyran kitabıyla artık üslû bunun olgunlaştığını görüyoruz. Şiir, hikâye ve yazıları Hisar, Varlık, Türk Edebiyatı, Dolunay, Doğuş Edebiyat, Milli Kültür, Kültür ve Sanat gibi yüzlerce sanat ve edebiyat dergilerinde yayınlandı. Önceleri halk şiirine daha yakın olan şiir anlayışını son dönemlerinde modern tarzla birleştirip kendine özgü yeni bir çizgi ortaya koydu.

Dolunay Sanat ve Edebiyat Dergisi`nin 1986 yılında çıkarmaya başlayıp 37 sayı çıkardıktan sonra ekonomik sebeplerden dolayı kapatmak zorunda kaldı. Ü lkenin dört bir yanında şairlerin katılımıyla  'Dolunay Şiir Şölenleri' geleneğini devam ettirdi.

Katıldığı son Dolunay Şiir Şöleninde bir nevi veda niyetine şöyle seslenmişti:

'Her şeyin bir sevdası vardır. Şiirin de sevdası aynıdır. Şiir bir gönül oyunu, gönül avuntusu, oyuncağı değildir. Şiir kendi dalında bin bir ilim dalıdır. Dolunayın amacı gençyeteneklerin elinden tutmak, onları Türk Edebiyatını kazandırmaktır. Türkiye` de 100 yıldan beri şölenler vardır, kötü şöhretler vardır, sömürüler vardır, ismi büyük ama hacmi küçük. Türk Edebiyatının yolunu kesiyorlar. Türk Edebiyatını belli gruplar halinde bir ticaret merkezi haline getirmeye çalışıyorlar. Ben diyorum ki, 'Ticaret kokusu olan yerde her şey olur ama edebiyat olmaz' Kimseye düşman değilim, kimseye de ucuz dost da değilim. 85 yaşındayım, daha yakında bir ameliyat oldum, beyinden. Hala o anı yaşıyorum. Anestezi ile uyutulmama rağmen o anı görüyorum ve dünyanın hiçbir şey olmadığına kesinlikle inanıyorum. İnsanı insan yapan anatomisinin dışındakidir. Bizim bilmediğimiz gizemli bir nokta var. Diyorum ki, hepinizin hayatı güzel olsun, Cenabı Allah hastalıklardan korusun, yokluklardan korusun, kötü dostlardan korusun.' Behattin Ağabey`in bu duasına gönülden amin diyorum.

Kurmuş olduğu Dolunay Yayınları ile de yazarlık ve şairlik damarı olan gençleri edebiyat dünyasına kazandırmaya çalışan Bahattin Karakoç`un hakkında bir başka edebiyat araştırmacımız Prof. Dr. Sadık Kemal Tural, 'Bahattin Karakoçkırk yıllık şiir maceramızın dünyasında kendi şiir tekkesinin şeyhi olanlardan. Ü slubu, hassasiyeti ve form kullanmasıyla adeta bir şiir şeyhi ' diyor.

Şiirde biçimi bir enstrümana benzetir, bunu da sesin belirleyeceğine özellikle vurgu yapardı.

'Yarar yönünden ister meyve versin, ister gölge, ister yaş olsun ister kuru, ister bir tenhada dikili dursun ister bir eşya olarak evimizin bir yerinde otursun, ağaçhep aynı ağaçtır, muhakkak bir yerde ihtiyacımızı karşılar. Sağlam bir etik, ilkeli bir estetik ve helâl ölçekli bir yarar sarmalında şiir de tıpkı bir ağaçgibidir sanatı besleyen bu üçana arterdir.' diyen Karakoç, şiiri tanımlarken de, 'kalbin bir zikir aracı olan şiir, trajik bir içyangını, aşkın sıcak kanatları altında doğan bir kutsanmış sözler armonisi ve dört kelimeyle özetleyecek olursak evrensel bir dua biçimidir.' Diye konuşur. Bu tanımlamanın sınırlarını daha da genişleten şairimiz 'Mutlak gerçeğe, mutlak güzele yönelmenin dillenişi ve kalbin dirilişidir' derdi.

Bahattin Ağabey`in kendisi ve eserleri ilgili alakalı çok sayıda bitirme ve yüksek lisans tezleri yapıldı. Onlarca şiiri yabancı dillere de çevrilmiştir.

Geride eserleri ve kubbede bıraktığı hoş seda ile aramızdan ayrıldı.

Allah rahmet eylesin.