İnsanoğlunun düşünmeye giderek daha az vakit ayırdığı günümüzde, İsrailli tarihçi Noah Yuval Hariri düşündükleri ve yazdıklarıyla son yıllarda büyük yankı uyandırdı. Kitapları 65 dilde 35 milyondan fazla satan Hariri bugün dünyanın en etkili entelektüellerinden biri olarak kabul ediliyor. Ülkemizin de saygın medya kanallarına pek çok röportaj veren yazarın düşünceleri dünya çapında itibar görüyor. 2011 yılında İbranice basılan kitabı “Saphiens” uzun süre uluslararası en çok satan kitaplar listesinde birinci sıradaydı. Aynı zamanda kurgu-dışı türünde bu kadar popüler olabilmeyi başarabilen ilk kitaptı.  Peki neydi Yuval Noah Hariri’nin eserlerini bu kadar ilgi çekici kılan?

Öncelikle tabi ki iyi bir pazarlama stratejisi. Aynı zamanda menajerliğini yapan kocası (!) Itzik Yahav başarılı bir pazarlama ağıyla Sapiens’in dünya çapında milyonlarca okura ulaşmasını sağladı. Hariri, kitapta tek hücreli canlılardan bugünkü gelişmiş sürümüne dek insanlığın milyonlarca yıllık “evrim” tarihini özetliyor. Bu noktada Darwinci bilim camiası tarafından da desteklenmemesi mümkün değil. Öte yandan iyi kurgulanmış hikayelerden ibaret gördüğü dinlerin binlerce yılda nasıl bu kadar inançlı takipçi kitlesi edindiğini bir hayvan türünün yaşam alanını domine etme çabasıyla açıklar. Hariri’ye göre insanın ruhî boyutuyla açıklanan duyguları ise biyokimyasal tepkimelerden ibarettir. Böylece seküler ve materyalist çevrelerde de baş tacı edilir. Bunlardan başka metnin akıcı üslubu ve yazarın hikâye anlatıcılığındaki başarısı da kitaplarının uluslararası en çok satanlar listesinde kalmasında şüphesiz etkili. 

Saphiens kitabında insanlık tarihine odaklanan Hariri, sonraki kitabı Homo Deus’ta biyoteknolojik gelişmeler sayesinde insanlığın belki yüz yıl içerisinde evrimini tamamlayıp Tanrılık mertebesine ulaşabileceğini iddia ediyor. Bugün giderek yaygınlaşan siborgları (yapay bir kol gibi biyonik uzuvlara sahip insanlar) süper insana doğru evrimin ilk adımı olarak tanımlıyor. Koluna takılmış yapay bir uzantıyı düşünce gücüyle idare edebilen insan, dünyanın öbür ucundaki mekanik kolları da hareket ettirebilir. Sadece kolları değil elbette, bilinciyle bağlantıya geçebilecek tüm makinaları da. Hariri’ye göre insan böylece biyolojik bedenin sınırlarını aşıp yüksek bir bilinçten ibaret kalabilir. Öte yandan yazar, genetik haritamızda görünen bir hastalığın ufak müdahalelerle yok edilmesi mümkün olduğunda “kaderinde yazanı” çekmeye kimsenin yanaşmayacağını iddia ediyor. Ölümcül hastalıklara deva olmak umuduyla meşrulaşan genetik müdahaleler doğacak bebeğin saç ve göz rengini belirlemeye dönüşebilir. Bu şekilde insan türü biyolojik olarak da daha üst bir varlığa dönüşecektir. Ancak asıl tehlike teknolojinin çoğunluğun hayatını iyileştirebilme gücüne sahipken, ekonomik sebeplerle küçük bir elit grubun elinde kalmasıdır. 

Home Deus kitabındaki distopik anlatıların ardından Hariri, 21. yüzyıl için 21 ders kitabında ise geçmişini ve geleceğini yazdığı insanlığın şimdisine odaklanıyor. Tanrılığa yakın olduğunu iddia ettiği insan türünün bugün aynı zamanda ekolojik sorunlar ve teknolojik karmaşa yüzünden yok olma tehlikesiyle de karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Ardından ağzındaki baklayı çıkartıp tüm bu sorunlara tek çözümün “küresel iş birliği” olduğunu vurguluyor.  Bu küresel iş birliğinin çerçevesini ise “ideolojik ve dini hayallere veda edip, ortak biyolojimize odaklanmamız gerekiyor.” şeklinde özetliyor. Böylece dinsiz ve küresel bir dünya ideali onu “büyük bir düşünür” olarak anılması için yeterli altyapıya sahip kılıyor. 

Sonuç olarak Hariri’nin kitaplarında insanlık tarihi, ideolojileri, inançları ve kitlesel davranışları gibi konu çeşitliliğinin arkasında sürüp giden tek bir fikir olduğu görülüyor.  Eserlerinde ortaya koyduğu düşünceler etik ve ahlakın temelini ortadan kaldıran bir görecelilikle küresel dünya ideali üzerine kurulmuştur. Barack Obama, Bill Gates, Marc Zuckenberg gibi pek çok etkili isim Hariri’nin görüşlerini çok değerli bularak kitaplarının okunmasını tavsiye etmişti. Bu sebeple kimi çevreler onu “liberal elitlerin evcil filozofu” olarak tanımlıyor. The Guardian gazetesi ise içerisinden “zekâ fışkıran” Saphiens kitabının artık bir fenomene dönüştüğünü ilan etmişti. Sadece bu övgüler bile Hariri’nin yazdıklarının satır aralarına daha dikkatli bakılması gerektiğini gösteriyor.