Filistin meselesi, yıllardır dünya gündemini meşgul eden bir sorun ve İslam dünyasının kalbinde derin bir yaradır.  Ancak bu sorun sadece Orta Doğu’yu etkileyen bölge sorunu değil, aynı zamanda uluslararası ilişkilerin karmaşık örgüsünün bir parçasıdır. Bu sebeple tüm dünya halklarını bir şekilde harekete geçirmektedir. Anti-emperyalistler meseleyi Filistin halkının özgürlük mücadelesi olarak görürken, aşırı milliyetçilere göre Arapların kendi meselesidir. Kimilerine göre insanlık dramı kimilerine göre bir toprak kavgasıdır. 

Ülkemizde ise Filistin meselesi uzun yıllardır Müslüman dünyasının birleşmesi gereken bir ümmet davası olarak görülmüştür. İslamcı politikaların vurguladığı “ilk kıblemiz, kutsalımız, namusumuz” söylemleri de bu savaştaki cihat algısını güçlendirdi. İsrail’e karşı direniş Müslüman olmanın bir gereği kabul edildi. Oysa İslam birliğinin ve Arap birliğinin dağılmasıyla İsrail’den yana tavır koyan Müslüman Arap devletler, bu tutumlarıyla meselenin dini boyutundan uzaklaşmasına sebep olmuşlardır. Bu rejimlerden başka İsrail’i terörist ve haydut devlet olarakyaftalayanların bile aslında Filistin’in lehine bir çözümden yana olmadıkları görülüyor.

Ülkemizde de Arap antipatisi yüzünden aşırı milliyetçiler ve meseleyi İslamcıların davası olarak gören laikler bir türlü Filistin’den yana tavır koyamamaktadır. Ayrıca İsrail’le açık veya gizli iş birliği içerisinde olan bazı çevreler de sorunu bir ümmet davası değil millet meselesi, özgürlük mücadelesi hatta toprak kavgası olarak gösterme eğilimindedir. Filistin mücadelesinin sembol isimlerinden Leyla Halid’in 2020 yılında yaptığı konuşma da bu mesele üzerinde algıların değişmesini etkilemiş gibi. 

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2020 yılında Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret hacmi 6,2 milyar dolara ulaşarak rekor kırdı. İki ülke arasında bir yandan ticaret hacmi, bir yandan da karşılıklı doğrudan yatırımlar giderek artıyor. Bu sebeple kınama mesajları ve insani yardım desteği dışında bir yaptırım ihtimali uzak görünüyor.

​Kendisi de bir Yahudi olan Amerikalı dilbilimci, Noam Chomsky Filistin’in gücü ve parası olmadığı için öncelikli olarak kendi çıkarlarını gözeten devletler tarafından hiçbir zaman uluslararası destek göremeyeceğini ifade ediyor. Ancak bu umursamazlığı kendi halklarına kabul ettiremeyen rejimler yıllardır kamuoyunun kabaran öfkesini sosyal medya aktivizmiyle, kınama mesajlarıyla, asla aşınmayacak yollarda düzenlenen yürüyüşlerle ve para yardımlarıyla dindirmek gayretinde. Ezgiler ve marşlar eşliğinde dökülen gözyaşları, zulmü lanetleme, sabır çağrısı ve ekonomik boykot neredeyse her yıl tekrarlanan ve kısa sürede unutulan rutinler haline geldi. Hiçbiri de bugüne dek Filistin lehine bir sonuç vermiş gibi görünmüyor. Bilhassa İslam coğrafyalarının halklarında oluşan aksiyon ölçülü muhalif söylemlere izin vererek yatıştırılırkendevletler nezdinde siyasi anlaşmalar ve ticari ortaklıklar geri planda devam etmektedir.   

Parçalanmış bebek cesetleri ve perişan annelerin görselleri ekranlardan silindiği zaman, muhtemelen Müslüman kamuoyu yine aynı omurgasız duruşuna devam edip boykot ettiği ürünleri yüksek ücretler karşılığı almaya devam edecek. Hatta bu markalar görgüsüz bir prestij yarışının malzemeleri olacaktır.  Dahası Müslüman kadınlar için dünyanın ilk sporcu başörtüsünü ürettiğinden dolayı boykot edilen bu markalardan birine -neden ürettiği düşünülmeden- minnet duyulacaktır. Kısaca devletler nezdinde devam eden işbirlikleri aslında şimdilik öfkesi galip gelen halklar için de geçerli. Ortalık yatıştığında Filistin halkı öksüz mücadelesine yine tek başına devam edecektir.