Son yangınlarda Antalya nın İbradı ilçesinin doğal yaşam alanlarının bir bölümü de yandı. İbradi`ye bağlı Ormana`yı duymuşsunuzdur. Hani şu
  düğmeli evleri ve yılkı atlarıyla ünlü içerisinde sedir, ladin, ardıçve kızılçam ağaçlarının olduğu doğa harikası ormanlarla çevrili yayla köyü. Çok şükür orman yangını yağmurunda etkisiyle ekiplerin yoğun çalışmasıyla kontrol altına alındı. Yangından buradaki yılkı atları da etkilenerek ovaya doğru kaçtılar.
Yurdun bazı bölgelerinde şiddetli yağmur ve sel felaketleri yaşanırken, Antalya`nın Oymapınar ve Manavgat barajlarını besleyen en önemli kaynaklardan Ü zümdere ırmağında, birkaçküçük gölet dışında su kalmadığını belirteyim. Eskiden bu mevsimde şırıl şırıl akan ırmak şimdi kupkuru olması insanı derinden sarsıyor. Bir zamanlar burada alabalık, yengeçve canlılar bulunurdu.
Doğa turizmi için pek çok fırsatı barındıran bu yöreyi ben çok severim.
Yöre ormanlarla çevrili olan, tertemiz havası ve büyük oranda korunmuş yöreye has mimarisi ile, doğa ve tarih ile içiçe bir köy: Ormana; Köyün girişindeki tabelada da yazıldığı üzere 'doğduğu yeri unutmayanlar memleketi' burası.
Öncesinde ise ulaşım toprak yoldan büyük zorlukla sağlanıyormuş hele kışın Toroslar karla kaplandığında dağların ortasındaki bu ufak yerleşim yerine ulaşmak imkansız hale geliyormuş.
Bugün dışarıya çok göçverip yerleşik nüfusu azalmış olsa da, göçedenlerin köylerine olan tutkusu ve yatırımları ile orijinal düğmeli evlerin hemen hemen 50 kadarı onarım görmüş. Köy halkı yörüklükten manavlığa geçeli çok zaman olmuş. Yerleşik yaşamı benimsemişler. Ancak köy, sarp yerleşimi nedeniyle tarıma elverişli değil. Çevrede bazı üzüm bağlarını ya da evlerin bahçelerinde yetişen bahçe sebzelerini görebiliyoruz ancak temel geçim kaynağı hayvancılık. Özellikle kurbanlık keçileri ve oğlakları ile tanınıyor. Çevresindeki yaylalar ve sulak arazide olması hayvancılık için ideal bir ortam oluşturuyor.
Strabon`un bahsettiği antik Erymna kenti burası. Ü rünlü ile Ormana arasında antik kentin akropolüne ait kule kalıntısı, temel taşlar ve lahitler mevcut. Erymna adı bu bölgede bulunan iki yazıtta anılıyor. Luvi dilinden gelen ve İsauria (Pamphylia`nın kuzeyi) bölgesinde bulunan bu kentin adı 'sunak-halkı şehri' anlamına geliyor. Antik Yunan döneminde Orymna`ya, Selçuklu döneminde ise Ormana`ya dönüşmüş bu ad.
Yazın en sıcak günlerinde bile kuvvetli bir esinti ile serinleme fırsatı bulabileceğiniz ovaya, Osmanlı süvarileri zamanında atlarını salmışlar. Zamanla çoğalan ve doğada vahşileşen 'yılkı atları'nı bahar ve yaz aylarında ovada tozu dumana katarak koştururken görmek mümkün. Sayılarının 100`den fazla olduğu tahmin edilen atlar için 'yakalayabilirsen senindir' diyor köylüler. Evcil olmaktan öyle uzaklaşmışlar ki yanlarına yaklaşmak bile mümkün değil fakat ovada çınlayan ayak seslerini ancak uzaktan dinleyebilirsin.
Mimariye ve fotoğrafa ilginiz varsa civardaki köyleri gezip düğmeli evleri inceleyebilirsiniz hatta bu evlerde konaklayabilirsiniz, milli park içerisindeki mağarada botla tur atabilirsiniz veya buz gibi akan ırmağın kaynağında yüzebilirsiniz. Etrafı dağlarla çevrili olan Eynif Ovası`na gidip yılkı atlarının ovada koşarken çıkardığı ayak seslerine kulak kabartabilir, Romalılardan kalma antik kalıntıları görebilirsiniz.
Düğmeli Evler
Akseki civarında ve özellikle Ormana ve Ü rünlü köylerinde, bu yöreye özgü olan tarihi yapılar 'Düğmeli Evler' olarak adlandırılıyor. Ormana`da yaklaşık 300 tanesi hala ayakta durmakta olan bu yapıların kimisinin neredeyse üçasırlık olduğu söyleniyor kimisi restorasyon veya restitüsyon sayesinde hayata dönmüş. Bu yapılara 'Düğmeli' denmesinin sebebi ise tamamen buraya özgü bir mimari yapım tekniği ile inşa edilmiş olmaları. Sedir (katran) ağacından kesilen ahşaplar birbirine kenetlenerek yapının iskeletini oluşturuyor bu iskeletin arası ise herhangi bir harçkullanılmadan, yığma taş duvarlar ile kaplanıyor. Ahşap elemanların cephenin dışında kalan kısımları düğmeye benzetildiği için bu adla anılmaya başlamışlar. Köyde betonun gazabına uğrayan bazı sokaklar olsa da, oldukça büyük bir kısmında tarihi doku korunabilmiş.
Altınbeşik Mağarası
Manavgat Vadisi`nin batı yamacında yer alan 'Altınbeşik Milli Parkı' sınırları içerisinde yer alan Altınbeşik (Düdensuyu) Mağarası 1966 yılında keşfedilmiş, ancak mağaradaki araştırmalar günümüze kadar henüz tamamlanmamış. İçinde su bulunan mağaralar arasında, dünyanın en derin mağaralarından biri olduğu söylenen Altınbeşik`te 1985 yılında dalış yapan Japon ekip, gölün sonundaki 44 metrelik duvarın önünden suyun altına inerek, sifonun arkasına geçmiş (mağara sifonu: mağara içindeki kuru galerilerin yalnızca dalarak geçilebilecek su dolu galerilerle bitmesi ya da dalarak girilen bir sualtı mağarasının kuru bir galeri ile devam etmesi anlamına geliyor). Daha sonra birkaçgaleri ve göl geçen Japonlar 3500 metre kadar ilerlemiş fakat 1992`de Orta Doğu Teknik Ü niversitesi dalış ekibi arka tarafa geçişi sağlayan sifonun yerini bulamamış. 2015 yılında Türk ve Çek dalgıçekiplerin çalışmaları ile Altınbeşik Mağarası`nda beş adet göl olduğu ve uzunluğunun 4.850 metre olarak belirlemişler.
Günümüzde, girişteki 200 metrelik göl kısmı turizme açık olan mağaraya şişme botlarla rehber eşliğinde girilerek travertenler, sarkıtlar, dikitler ve taşlardan oluşmuş doğal bir köprü görülebiliyor. Hem mağara duvarlarında, hem de suyun altında aydınlatma yapılmış. Gölün berraklığı bottan suya atlama isteği uyandırsa da gölde yüzmek yasak.  Yalnızca yaz ve sonbahar aylarında girişe uygun olan mağara, kışın ve ilkbaharda tamamen su ile doluyor ve doğal olarak kapanıyor.
Ü zümdere Milli Parkı
Konya ve Antalya arasında uzanan Orta Toroslar ı oluşturan Giden Gelmez Dağları nın eteğindeki Ü zümdere Milli Parkı ve kanyonu, eşsiz doğası ile dört mevsim doğaseverler ve fotoğraf tutkunlarını ağırlıyor.
Antalya nın İbradı ilçesi yakınlarındaki kanyona, Antalya dan 165 kilometre, Konya dan ise 186 kilometrelik zorlu bir yolculuğun ardından ulaşılıyor.
Ortasından geçen, yaz kış buz gibi su akan derenin hayat verdiği doğa harikası kanyon, sonbaharda büründüğü hazan renkleri ile fotoğraf meraklılarına güzel kareler yakalama imkanı sunuyor.
Erymna Antik Kenti
Erymna, Pamfilya ya da Pisidya da, Akseki nin 18 km batısındadır. Yeri, hem isminin sürekliliği (Hierokles ve Notitiae deki Orymna), hem de burada bulunan bir yazıt tarafından ispatlanmıştır.
Erymna nın daha önceki zamanlarda Strabo (570) nun bahsettiği Katenneis kabilesinin bir üyesi olmuş olduğu sanılıyor. Daha sonra normal Yunan yapısına sahip bağımsız bir şehir haline gelmiş, ancak hiçbir zaman kendi parasını basmamıştı.
Mevcut kalıntılar çok sınırlıdır. Akropol tepesi sivridir, ancak yüksek değildir eteklerinde çok büyük taşlardan inşa edilmiş sütunlu bir binanın temelleri vardır. Bunun dışında köyde sadece bir lahit ile buranın kimliğini saptayan yazıtı da içeren çeşitli mimari taşlar vardır.Burada kente ait çeşitli kule ve kale kalıntılarını görebilirsiniz.
Ormana köyü gerçekten görülmeye değer, yürüyüş yapmak isteyenlere daha önce yürünmüş rotalar olduğunu belirteyim. Yılkı atları sizi çağırıyor.