- Yaptırın şu saçaklarınızı, akıtmayın yağmur sularını buraya! 

Birkaçkez bu cümleyi kurar.

İçeride ev işleriyle uğraşan Iraz Gelin, dışarı çıkar. Nuri Bey`in cümlelerini olduğu gibi duymuştur.

-Yıllardır bu yağmur suyu buraya akar. Bugün ne oldu da kızarsın anlamam. Şurada komşuyuz, ayrıca bu yağmur suyu bugün değil yıllardır bu dediğin yere akar, derken,

Nuri Bey, ikinci ya da üçüncü defa eve girip çıkar ve sonra,

-Iraz Gelin, Abdullah Emmi `ye söyleyin, şu yağmur suyuna bir çözüm bulsun! Bahçemizde toprak kalmadı, üstümüz başımız sürekli ıslanıyor, dedi kırk yıllık komşu.

-Iraz Gelin, 

Susma hakkını kullanır ve hiçbir şey demez bu kez.

Hava yağmur bulutlarıyla dolu, Nuri Bey de sinir küpü olmaktan deli divane. Düğün için aldığı takım elbiseyi ilk defa giyer ve heyecanla dışarıya çıkar. Telaşından paltosunu da giymemiştir. Dışarıya çıkmasıyla ıslanması anlık bir meseledir. Bu yüzden kırk yıllık komşusuna kızmıştır.

Birkaçkez daha evin içine girip çıkar. Her gün gördüğü, binlerce kez bakıp incelediği evin saçaklarına öfkeyle bakar. Takım elbisesi öyle çok kirlenmemiştir aslında. Düğüne hazırlık telaşı onu biraz gerer. 

Biz Nuri Bey`i şimdilik kendi haline bırakalım ve hikâyemizin diğer kahramanlarına geçelim.

**

Iraz Gelin akşam bu mevzuyu eşine açıp açmamakta kararsız kalır. Abdullah Bey bu mevzulara çabuk kızar. Komşuluk değerlerine çok önem verir. Kırk yıllık komşusunun böyle bir şey diyeceğini aklından bile geçirmez. Hanımı da bunları bildiği için mevzuyu söyleyip söylememekte tereddüt eder.

Bir gün sonra öğle vakti Iraz Gelin diğer komşularla bu konuyu konuşurken, Hatice Kadın namıyla bilinen teyzemiz mevzuyu köyün imamına bir soralım, fikrini verir. Hatice Kadın, yeni tarladan gelen büyük oğluna konuyu izah eder. Oğlum git sor bakalım. İmam ne diyecek, der.

Hem öğle namazımı kılarım hem de imamla biraz konuşuruz diyerek ayrılır evden. Yağmurlu hava devam eder. Bazen durur arada bir hızlanır yağmur. Yollar çamurlu, çeşitli ayak izleri birbirine karışır. Hakan da üzerini kirletmemek için yavaş yavaş ilerler.

-Selam Aleyküm, imam kardeş!

-Aleyküm Selam ve Rahmetullahi ve Beraketüh, der.

-Namaza beş on dakika var Hakan. Abdestini al da bugün ezanı sen okuyuver, der.

-Olur, hocam.

Takunyaları giyer ve çeşmenin başına geçer. Buz gibi suyla abdestini alır. Biraz bekler ve imamın yanına tekrar gelir. 

-Vakit varsa bir konu hakkında sorum olacak hocam.

-Buyur Hakan, Sor bakalım. 

-Bizim komşulardan Nuri Bey`i bilirsin. Abdullah Emmi`nin saçaklarından akan yağmur suyu bunun bahçesine akıyormuş. O da bu yağmur suyu bahçeye zarar veriyor, toprak bırakmadı bahçede, söyle şu Abdullah Emmi `ye bunun çaresine baksın, der. Bağırıp çağırır.

Ancak Iraz Teyze bunu Abdullah Emmi `ye söylemez. Önce imama bir soralım. İşin doğrusunu bir öğrenelim, der. Ben de sordum işte!

Yahu o evler dededen, atadan kalan asırlık evler değil mi?

-Evet, asırlık evler, ben öyle bilirim, der Hakan.

-Hakan, kardeşim şimdi bizim atalarımız bu konunun tam da üstüne basmışlar. Tartışıp karara bağlamışlar. Kaide haline getirmişler. Mecelle kitabında tam da bu konuyla ilgili bir madde vardır. 'Kadim kıdemi üzerine terk olunur.' diye.

-Hocam, ne demek o? Hele, bir açıkla bize!

Yani, bir evin yağmur suları, eskiden beri komşusunun bahçesine akmaya devam ettiği halde, komşusu, 'bundan sonra akıtmam' diyemez. Çünkü bu uygulama 'kadim' olmuştur. Yani bugünlük bir olay değil ki bu, öyle bağırıp çağıralım.

Atadan, dededen öyle gelmiş. Abdullah Emmi`nin hatası değil ki bu! Adam yapsın yapmasın o saçakların suyu yine oraya akar. Ne yaparsan yap. Bu değişmez. 

-Hocam bunu söylediğin çok iyi oldu. Ben de aynen aktarırım. 

-Yok, yok sen bana bırak o mevzuyu. Şimdi seni de dinlemezler. En iyisi ikimiz namazdan sonra Nuri Bey`in yanına gideriz. Çok daha iyi olur.

-Vakit girmiş Hakan. Ezanı bir okuyuver.

  Medresede üçay on gün okumuş olan Hakan zaman zaman hocaya yardımcı olur. Ezan okur, hoca ilçeye gittiği zaman namazları kıldırır. Mevlitlerde, cenazelerde en azından bir aşır okur. Köyün fahri müezzinidir o.

Namazdan sonra imamla birlikte Nuri Bey`in yanına giderler.

Selam, kelam faslından sonra imam mevzuyu uzun uzun izah eder. Nuri Bey Allah, Allah! Çok ayıp ettik o zaman, desene imam. Ben komşumun yüzüne nasıl bakarım?

-Nuri Amca sen korkma. Iraz Teyze mevzuyu Abdullah Emmi ye söylememiş. Gönlün rahat olsun. 

Allah razı olsun ondan, der Nuri Amca. 

Çaylar gelir, keyiflenen Nuri Amca, torununa kızım oradan bisküvi, fındık, fıstık bir şeyler getirin de yiyelim, der.

-İmam gerek yok dese de bir şeyler gelir. Keyifle sohbet ederler. Bu sırada Abdullah Emmi gelir kapıya. İçeri girer ve sohbete dâhil olur. Havadan sudan derken mevzu kendisine şaka yollu söylenir. Abdullah Emmi de güler geçer.

- 'Yahu, Nuri bir takım elbise giyince bizim saçakları fark ettin ha!' deyip güler. Aman ha, dikkat et! Elbise kirlenmesin diyerek ayrılırlar evden. Mevzuyu tatlıya bağlayan imam ve Hakan keyifle eve dönerler.

Madde 6: 'Kadim kıdemi üzerine terk olunur.'