'Özel okulların birbirinden farkı ne?' sorusuna;   'Acaba bu soruya hangi cevapları alırız?' diyelim ve soruya soruyla cevap vermiş olalım. Zincir mağazaları, zincir yemek dükkanlarını andıran bir yapıya doğru dönüşüyor sanki. Bu durumun şekilsel açıdan bir sakıncası olmayabilir ancak asıl mesele içerik açısından git gide bu zincir mağazalara dönüşmesi.

Var olma nedenini kaybeden -gerçi çoğunun var olma nedeni sadece duygusal- bu kurumlar her geçen gün kan kaybediyorlar. Nasıl ki bizler farklı yanlarımızla bir kimlik inşa ederiz, o kimlikle var oluruz özel okular da öyledir aslında. İnşa etmeye çalıştıkları bu kimlik pandemiyle rafa kalktı sanki.

Pandemi ve kapitalizm el ele verdiler ve özel okulların bütün bu farklı, güzel, asıl olması gereken değerlerini bir bir yok ettiler. Birkaçyıldır öyle hızlı bir değişim var ki baş döndürücü düzeyde. Kurumların çoğu bu mevsimsiz ve vakitsiz değişime ayak uyduramıyor artık. Tüm değerlerinden taviz veriyorlar. Ekranda, vizyonda, sahnede kalma adına her türlü fedakarlığı -ya da basiretsizliği mi desek bilemiyorum- sergiliyorlar. Neredeyse hiçbir okul belirli bir özelliğiyle ön plana çıkamıyor.

Teknolojiye ve yeni gelişmelere ayak uyduralım derken her şeyin çorba olduğu bir fotoğraf karşımıza çıkıyor. Teknolojinin, yapay zekanın, web 2,3,4, algoritmaların da bir olgunlaşma zamanı olmalı. Olmalı ki ham ham indirmeyelim midelere pardon zihinlere. Sonra midede öylece betonlaşıp kalıyorlar. Ne sindirebiliyoruz ne de atabiliyoruz. Her teknolojik gelişmeye balıklama atlıyoruz. Sonra kafa göz dağılıyor ve yıllarca onu toparlamaya çalışıyoruz. Hem ekonomik anlamda hem enerjimizi boşa harcama anlamında kayıplar yaşanıyor.

Eğitim, okul, öğretmen, öğrenci, veli, piyasa; ekosistemi elbette ki özgün yönlerini kaybetmeden yeniliklere yer açmalı. 'Deve miyiz, kuş muyuz?' belli değil. Aslımız neyse onun üzerinden ilerlemeliyiz. Deveysek daha gürbüz, daha parlak bir deve olmak için çabalamalıyız. Bu yıl deveyiz, seneye kuş sonra tavuk, serçe; İşte bu her anlamda kayı demek oluyor.

Sadece teknolojik gelişmeler üzerine eğitim inşa edilemez. 'İnsan, iletişim, muhabbet, gönül' gibi kelimeler teknolojinin buz gibi, yapmacık, süslü ancak içi kokuşmuş ortamında kaybolur gider.

Özel okulların içine düştüğü handikaplardan biri de dershanecilik mantığıyla hareket etmeleridir. Tüm özel okullar anlaşmış gibi şunu yapıyor:

'Öğrenciye daha çok ders, etüt, ofis, kurs... -adı her ne olursa olsun- vermeye çalışıyor. Günlük sekiz saat yetmez dokuz saat yapmalıyız. O da yetmez okul çıkışı iki saat daha yapmalıyız. Yeter mi? Hayır. Hafta sonlarına da bir şeyler koymalıyız. Bunun sonu yok.

Durup şöyle bir düşünelim: 

'Bunlar çocuk! Tüm psikologlar, uzmanlar bu işin doğru olmadığını her fırsatta söylüyorlar ancak ne hikmettir bilinmez doğru olanı yapamıyoruz. Bu doğrunun ne olduğu herkes tarafından bilindiği halde.

Tüm öğrenciler üniversiteye gidip profesör olacaksa kim berber, tamirci, köfteci, çiftçi, aşçı ; olacak?

Kısacası özel okullar standartlaşma noktasında bilinçli ya da bilinçsiz çok iyi organize oluyorlar. Onlar da piyasada kalma ve hayatını devam ettirme adına bunu yapıyorlar. Hem de yanlış olduğunu bile bile yapıyorlar. Çünkü yapmadığı takdirde yok olup gidebilir. Veliler bilinçsizce bunu tetikliyorlar aslıda. O okulda etüt varmış, ofis varmış, okul çıkışı takviye ders varmış; mış; mış; mış. Faydalı mı zararlı mı sorgulamaya, doğru olup olmadığını dinlemeye bile zamanları yok. Çünkü onlar da çok yoğun. Akıp giden bir hayat ve herkes yoğun; yoğun; yoğun;

Keşke bu organize olma durumu eğitimdeki niceliksel gelişmeden ziyade niteliksel anlamda olsa. Öğrencinin keyif aldığı, kaliteli bir eğitim-öğretim ortamı; . Ayrıca kendi kendine yetebilen bireylerin yetiştiği bir özel okul ortamı olsa! Kısacası nitelik artsa çok daha güzel olacaktır.

Kendisini dev aynasında ve fildişi kulelerde gören bir nesil gümbür gümbür geliyor. Özgüvenin tavanda olduğu ancak portakalı soymaktan, yatağını toplamaktan ve ayakkabısının bağını bağlamaktan aciz bir nesil evin içinde öylece oturuyor. Ne geçmişten haberi var ne de yarından sadece salt bir tüketici var ortada.

Eğitimin, okulların görevi bu seçilmiş nesli sadece teknoloji ve akademik anlamda değil insanî ve İslamî anlamda da desteklemek şeklinde olmalıdır. Gönlü boş bir nesil içi boş buğday başaklarına benzer. Öylece dikilir, hiçeğilmezler bu içi boş başaklar. Tepeden bakarlar, beğenmezler kimseyi. Bir de içi dolu başaklara bakın! Onların boynu bükük, yükleri ağır, dertleri yücedir. Çünkü onlar un ve ekmek olma yolunda ulvî bir yolculuğa çıkmışlardır.

Sadece abcd şıklarıyla, sekiz değil on sekiz saat derslerle bu gönüller dolmaz. Bu başakların boynu bükülmez. Gönül tarlasına atacağımız tohumlar olmalı yoksa bu gidişle tarlaya atacak tohumu da başkalarından alacağız. Tohum veren birini bulursak tabi. O zaman vay halimize!

Özel okullara yönelik eleştiriler hep olmuştur olmaya da devam edecektir. Özel okullar böyle de diğerleri mükemmel mi? Elbette ki hayır! O ayrı ve uzun bir yazı konusu.

Özel okulların eğitime, yeniliklere, farklı uygulamalara katkı sağladığı da bir gerçektir. Eğitim konusunda devletin yükünün bir kısmını aldıkları doğrudur. Devlet okullarındaki öğrenci sayısını azaltıyorlar, öğretmen istihdamı yapıyorlar, yeni eğitim sistemleri oluşturuyorlar, web2,3,4 teknolojilerinin gelişimine yazılım yaparak, alım yaparak katkı sağlıyorlar, sınıftaki öğrenci sayılarını düşürüyorlar, devlete vergi veriyorlar;

Özel okul konusu bir an önce masaya yatırılmalı ve devlet desteği kesinlikle olmalıdır. Kurulacak olan bu masa ya da masalarda özel okulları eleştirmek yerine, daha nasıl geliştirebiliriz diye projelerin oluşturulmasına imkân verilmelidir. 

Her önüne gelen özel okul açmamalı, tek bir elden ancak çok sesli fikirlerin olduğu bir merkezden takibi yapılmalı. Özel okulda çalışan öğretmenlerin hakları devletteki kadrolu öğretmenlerden kesinlikle aşağıda olmamalıdır. Yönetim ve karar, patronların, kurucuların iki dudağı arasında değil devletin koyacağı, takip edeceği, hakkaniyeti sağlayacağı birimlerce olmalıdır. Kısacası eğitimin bir AR-GE birimi mutlaka ama mutlaka olmalıdır. Planlama, yönetim, uygulama, tartışma, eleştiri, rapor, değerlendirme birimleri ile eğitimin bu güzide kurumları kesinlikle güçlenecektir.