(Pandemi Sonrası Eğitimciler Ne Haldedir?)

Pandemi süreciyle birlikte dijital dönüşüm ve kullanım oranları normalden on kat, yirmi kat daha fazla büyüdü. Bu büyüme, teknoloji adına çok faydalı görünse de öğrencilerin sosyal ve psikolojik açıdan bir o kadar zarar görmesine neden olmuştur. Pandemi sonrası girdiğimiz birçok sınıfta öğrencilerin daha önce yapabildikleri davranışları sergileyemediklerine şahit oluyoruz.

Çok basit olarak gözüken, 'Yerine oturma, kitabını bulup masaya getirme işi, hangi dersler hangi saatlerdedir, nasıl oturulur, ne zaman söz hakkı alınır, ders nasıl takip edilir, ödevler ne zaman verildi ne zaman yapılacak?' gibi sorular ve belirtilen davranışlar öğrencilerin zorlandığı durumlar olarak karşımızda durmaktadır. Kendi aralarındaki iletişim de yüzde doksan çatışma ve uyuşmazlıklarla devam ediyor.

Bu sürecin eğitime olumsuz etkisi o kadar fazla olmuş ki bunun çürük meyvelerini ilerleyen zamanlarda çok daha net görecek gibiyiz.  COVID-19`dan Dünya ölçeğinde bir buçuk, iki milyar öğrenci, milyonlarca öğretmen ve okulun kapatılmasından etkilenen çok sayıda eğitim destek personeli ile eğitim topluluğu olumsuz olarak etkilenmiştir. Mesele sadece ekonomik olumsuzluklardan ibaret değildir yani.

Dijital sınıfların oluşturulması elbette ki önemlidir ancak dijital sınıflarla işin neredeyse sadece 'öğretim' kısmını şöyle böyle çözdük diyebiliriz. Ancak bu çözümden de tüm öğrencilerimizin yararlandığı söylenemez. Bazı il, ilçe ve köylerde erişim ve fırsatı sınırlayan veri maliyeti nedeniyle internet kullanımı mümkün olamamıştır. Kısıtlı imkanlarla zor şartlarda internet üzerinden dersler yapılmaya çalışılmıştır.

Pandemi sürecinin asıl olumsuz etkisi öğrencilerin sosyal ilişkilerden mahrum kalması sebebiyle ortaya çıkmıştır. Öğrencinin fiziksek, sosyal ve psikolojik ihtiyaçları sadece ekranlar aracılığıyla giderilemez. Bunu öğrencilerin davranış şekillerinde çok acı bir şekilde görüyoruz. Hayatı, tablet ve bilgisayar ekranındaki gibi zanneden ve öyle davranan bir öğrenci kitlesi oluşuyor. 

Arkadaşı yere düşen bir öğrenci onu yerden kaldırmayı, teselli etmeyi ve ona destek olmayı düşünemiyor. Sadece izliyor ve onun o haline gülüyor, onunla alay ediyor. Uyarıldığı zaman da 'niçin uyarıldığının' farkında olamıyor. Bu ekran bağımlılığı, çocukların sosyal yaşantısı üzerinde büyük bir şok meydana getirmiştir. Çevrimiçi öğretim, denenmemiş ve benzeri görülmemiş bir yoğunlukta uygulandı. Pandemi öncesi kurduğumuz şu cümleleri bir hatırlayalım:

 

  • Hafta içi mümkünse internet kullanmasın.
  • Sadece ödevleri olursa -sizin gözetiminizde- kısa süreliğine kullanabilir.
  • Hafta sonu da en fazla iki saat izin vermelisiniz.
  • Bilgisayar sizin takip edeceğiniz bir yerde olmalı.
  • Oyun bağımlılığı varsa derslere odaklanamaz. Öncelikle 'sanal oyunlardan' mümkün olduğunca uzak tutmalısınız.

Buna benzer cümleleri rehberlik servislerimiz ve sınıf öğretmenleriyle beraber tüm eğitimciler sık sık kullandı. Ancak pandemiyle birlikte bu doğrular tamamen tersine döndü. Günlük bir saat yeterliyken bu dönemde bir saat uzak kalmasını bile sağlayamadık. 

Tüm ders ve etkinlikleri ekran aracılığıyla yapmaya gayret ettik. Zannedildi ki ekrandan her türlü bilgiyi aktarmak, problemi çözecek? Çözmediği gibi çok daha büyük sorunlar oluşturduğu ortadadır.

Çocukların algı düzeyleri, sorumluluk bilinci, duygusal gelişimi, fiziki becerileri, iletişim yeteneği tabir caizse yerlerde geziyor.  5N1K sorularını sormadan öylece zombi haliyle şekillenen bir öğrenci kitlesi var karşımızda. Çok basit komutları ve işleri yapamaz haldeler. 

Elbette ki bu sadece 'pandemi' kelimesine sığınılarak içinden çıkılacak bir problem de değildir. Her şeyin sorumlusu 'pandemi' olarak gösteriliyor ancak biraz da 'Körler sağırlar birbirini ağırlar!' durumunun tezahürü gibi sanki?

Yüz yüze eğitimin ne kadar da önemli olduğunu okulun sadece 'öğretim' yaptırmaktan ibaret olmadığını aynı zamanda 'sosyalleşmenin' en önemli merkezlerinden biri olduğunu yaşayıp görmüş olduk. Bundan ders çıkarıp aynı hataları yapmamak için hep birlikte mücadele vermeliyiz. 

Öğretimin eğitim olmadan çok da anlamlı olmadığını görüyoruz. Davranışlara yansımayan, içselleştirilmeyen öğretimin 'saman alevinden' başka bir şey olmadığını çok net öğrendik. Bu süreçaşağıda belirttiğim başlıklar konusunda bizi etkilemiştir. Bu başlıklarla ilgili yeniden düşünmek ve üretmek zorundayız.

 

  • Yeniden Düşünme: Eğitim ve eğitimle ilgili tüm alt başlıklar üzerine yeniden düşünme zamanı çoktan geldi.

 

  • Sanal Gerçeklik: Eğitim ve öğretimle ilgili 'yeni araçve gereçler' sanal veya gerçek ya da 'Sanal Gerçeklik' (İngilizce: Virtual Reality VR), teknoloji kullanılarak oluşturulan kurgular ile gerçek ve hayalin birleştirilmesi meselesi üzerine oluşturulacak olan materyaller. Bu sahada da birçok yenilik bizi beklemektedir. Sanal öğrenme ortamları, gelişen teknolojinin eğitim-öğretim ortamlarına dahil edilmesiyle birlikte öğrencilerin öğrenme deneyimlerini zenginleştirmek için tasarlanmış platformlardır.

 

  • İş Yükü: Hem öğretmenin hem de idari kadronun iş yükü ikiye üçe katlanmıştır. Bunun üzerine de çok şey söylenebilir.

 

  • İnternet Erişimi: İnternet erişiminin eşit seviyede olmaması ve bununla ilgili yapılacak çalışmalar. Her evde her cepte artık internet erişimi sınırsızca olacaktır.

 

  • Ders Dışı Etkinlikler: Sadece dersler için yapılanlar artık günümüzde yeterli değildir. Sanat, gezi, kültürel vb. faaliyet alanlarının içeriği, yapılış şekli üzerine de yenilikler yapılacaktır. Sadece 'öğretim' başlıkları değil bu alanlarla ilgili de geniş çaplı araştırmalar ve uygulamalar eğitimin içeriğine katkıda bulunacaktır.

 

  • Eğitimcilerin Refahı: Öğretmenlerin refah seviyesi her geçen gün daha da aşağılara çekilmektedir. Asgari ücretten hallice bir imkân sunulmaktadır. Eğitimcilerin refahına yeni bir odaklanma gerekiyor, yeni bir bakış açısı gerekiyor. Bu anlamda 'Kendisine zaman ayıramayan ve bakamayan öğretmen camiası ondan ışık bekleyen öğrenci ve velilere yeterli seviyede ve istenilen oranda fayda sağlayamaz. Refah konusunda kafası rahat olan bir öğretmen daha çok üretir. Kendisini sürekli yenileyen öğretmen öğrencilere de velilere de daha çok faydalı olacaktır.

 

  • Web 2 Araçları: Öğretmenler öğrencilerin öğrenmesini desteklemek için dijital araçları, sanal sınıfları, çevrimiçi etkinlikleri, dersine yönelik yararlı web iki araçlarını kullanmaya devam etmeli, ancak sınırlamalarının farkında olmalıyız. Tamamen dijital olarak planlamamalıyız. Uzaktan eğitim yapacağımız dönemlerde bu araçlar daha çok kullanılacaktır elbette.

 

  • Güvenlik ve Sağlık: Pandemi süreciyle birlikte sağlık ve güvenlik okullar için bir öncelik oldu ve öyle de olmak zorunda artık. Okul doktorları ve hemşireleri sağlıklı bir okul ortamı için olmazsa olmazlardan oldu. Görevleri sıyrıkların, morlukların, karın ağrılarının ve üşütmelerin çok ötesine geçmeye başladı. Okul doktorları ve hemşireleri, okul personeli ve aileler arasında irtibat görevi görür, sağlık eğitimini teşvik eder ve sağlıkla ilgili her konuda yönlendirici pozisyonunda olur. Sağlık personeline bundan böyle okullarda daha çok görev düşecektir.

Bu büyük resimde belki de en büyük yük öğretmenlere yükleniyor. Öğretmen her ortamda aklınıza gelebilecek her türlü dijital ve dijital olmayan becerilere sahip olmakla mükelleftir. Hazırlıksız oldukları ve uygun destekten yoksun oldukları durumlarda da çok hızlı uyum sağlamakla yükümlüdürler. 

Velinin, okul idaresinin, toplumun büyük bir kesiminin kolayca 'günah keçisi' yaptığı kişi öğretmendir. Suçluyu bulmak kolay da bu kaybolan neslin hesabını hep birlikte vereceğiz. O zaman sadece suçlamanın işe yaramadığını göreceğiz. Eğitimin kalitesi insana gösterilen değerle bağlantılıdır. Ne eğitimin ne de onun baş mimarı öğretmenlerin kıymeti bilinmemektedir. 

Öğretmenler de bu durumu kabullenmeye başlarsa vay halimize! 'Biz zaten kıymet verilmeyen eğitimcileriz.' Cümlesi öğretmenler tarafından içselleştirilirse gerçekten de zor bir süreçolan bu zaman dilimi daha da içinden çıkılmaz bir hal alır. Bununla ilgili maddi ve manevi tedbirlere başvurmamız daha da önemli hale gelmiştir.

Gelecekte eğitimin iyileştirilmesinde kilit rol oynayabilecek, özellikle de üçdört temel maddeden söz edebiliriz. Eğitim sektöründe esneklik, pratiklik ve yeniliğin öneminden bahsedebiliriz. Bu maddelere öğretmenlerin ve diğer eğitimcilerin maddi refahı da eklenebilir.

Sonuçolarak, en uzman öğretmenlerin ve kurumsal okulların bile kendi başlarına üstesinden gelebileceklerinin ötesinde, bir tablo ile karşı karşıyayız. Pandemi sonrası 'öğrencilerimizi' eski seviyelerine taşımak zahmetli bir süreçgerektiriyor. 

Öncelikle bu durumun kabullenilmesi lazım. 'Ardından neler yapılabilir?' konuşmamız ve konuştuklarımızı da hayata geçirmemiz gerekiyor. Her sınıfta daha geniş bir akademik zorluklar ve farklılıklar dizisi var. Akademik zorlukların yanısıra sosyal, psikolojik ve davranışsal problemler var. 

Bu zorlu süreçte yaşadığımız deneyim, insan olarak bizi çok etkiledi. Öğretme ve öğrenme şeklimizi çarpıcı biçimde değiştirdi. Algılama, sorumluluk alma ve bu sorumlulukları yerine getirme becerisini daha aşağılara çekti. Hem iyi hem de kötü olan bu değişikliklerin çoğu, muhtemelen önümüzdeki yıllarda eğitimi çok farklı yönlere doğru sürükleyecektir.

Süreci yaşayıp atlatmak kesinlikle kendi başına bir başarıdır ancak fırtına dindiğinde hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını göreceğiz. Bunu şimdiden görmek gelecek nesiller için kesinlikle önemli olacaktır. 

Kitabını, defterini kısacası ders araçgereçlerini düzenli olarak sınıfa getirip derste kullanabilen öğrencileri özlemeye başladık. Bunları bile yapabilmek gerçekten de önemsenmesi gereken yeteneklermiş.

'Pandemi sonrası öğrenciler ne haldedir?' sorusunu, gördüklerimizi ve yaşadıklarımızı da dikkate alarak cevaplamaya çalıştık. Olumlu küçük bir harekete, davranışa ya da fikre yol açabilmektir derdimiz.'

'Derdi olmayanın derdi daha çok olurmuş.' diyerek sözlerimi noktalıyorum. 

Başka eğitim yazılarında görüşmek üzere; . Hoşça bakın zatınıza!