Geçtiğimiz aylarda Mavera Eğitim ve Sağlık Vakfı’nın lisans ve ön lisans öğrencilerine yönelik düzenlediği “öz’ünü bil, özgür ol” konulu deneme yarışmasının ödül töreni gerçekleşti. Salonda Türkiye’nin dört bir yanından gelen finalistler yarışmadaki derecelerini öğrenmek için heyecanlı bir bekleyiş içindeydi. Vakıf yöneticilerinin ve juri üyelerinin konuşmalarından sonra sıra dereceye giren öğrencilerin açıklanmasına geldi. Jüri üyeleri değerlendirmelerini katılımcılar hakkında bilgi sahibi olmadan, sadece yazılar üzerinden yapmıştı. Bu elbette adil bir değerlendirme adına önemli bir detay. Ancak aynı zamanda sürprizlere de açık olunması gerektiğinin habercisi. Mavera Vakfı yıllardır milli ve manevi değerlere bağlılığıyla bilinen ve bu değerlerin yaşatılması için önemli çalışmalar yürüten bir kuruluş. Ağırlıklı olarak ilahiyat öğrencilerinin katılım gösterdiği yarışmada da “milli ve manevî” değerler vurgusu sıkça tekrarlandı. Ön koltuklarda oturan finalist gençler mütedeyyin görünümleriyle töreni izleyen konukların geleceğe dair umutlarını yeşertti.

Sonunda “öz’ünü bil, özgür ol” konulu deneme yarışmasının birincisi açıklandığında, kazanan öğrenci “sıra dışı” görünümüyle salonda hafif bir şaşkınlık havası estirdi. Durumun farkında olan Esma, konuşmasına “dış görünüşü sebebiyle önyargılara maruz kaldığını” belirterek başladı. İnsanın özünün bir arayıştan ibaret olduğunu ve kendisinin de bu arayışı sürdürdüğünü ifade etti. Katılımcıların genel profilinden ve izleyicilerin muhtemel beklentisinden biraz farklı bir yaşam stilini yansıtan Esma, fikrî olgunluğun biçimden bağımsız olduğunu ve dış görünüşten okunamayacağını da gösterdi. Denilebilir ki bu ödül töreni, içine hapsolduğumuz kalıpları sorgulamak ve önyargılarımızla yüzleşmek için bir fırsat oldu.

Medeniyetler beşiği olmasıyla övündüğümüz, yüzyıllarca farklı inanç ve milletten insanın bir arada yaşayabildiği bu topraklar artık ırkçılığın, tahammülsüzlüğün ve önyargıların memleketi olmuş gibi. Amerikalı siyahî bir arkadaşım Türkiye’de gördüğü olumlu muameleyle dünyanın hiçbir yerinde karşılaşmadığını söylemişti.  Bu sempatinin sebebinin zavallı bir Afrikalı zannedilmesi olabileceğini, zavallı olmadığının anlaşıldığında ise aynı muameleyi göremeyeceğini belirttim. Zira sağlıklı toplumlarda kaçınılması gereken stereotip genellemeler, toplumumuzda bireylerin birbirini tanımlamasının ve algılamasının neredeyse tek yolu.  “Ötekilere” karşı tutumlarımız genellikle bu biçimlere göre şekilleniyor. Farklılıkları tolere edebilme kapasitesinin de fikri bir zemine oturmadığı, ancak merhametin ve acımanın sınırları kadar genişlediği söylenebilir.  Bunları yok edecek faktörler devreye girdiğinde ise hoşgörü tahammül, tolerans gibi bir arada yaşamayı mümkün kılan tüm kavramlar kaybolup gitmektedir.  

Anadolu coğrafyası, tarihsel süreç içinde pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Hititler ‘den Anadolu Selçukluları’na, Roma İmparatorluğu'ndan Osmanlı İmparatorluğu'na kadar birçok büyük medeniyet, bu topraklarda iz bırakmıştır. Bu süreçte farklı kültürler, dinler, diller ve gelenekler barış içinde bir arada yaşama becerisi göstermiştir. Ancak günümüzde şekilcilik ve önyargılar, bu hoşgörü kültürünün temellerine zarar vermektedir. İnsanlar artık birbirlerini tanımak ve anlamak yerine dış görünüşleri üzerinden hızlıca hüküm verme eğilimindedir. Bu önyargılar, toplumun farklılıkları kabul etme ve anlama yeteneğini de zayıflatmaktadır.

Tahammül ve tolerans, farklı düşüncelere, inançlara ve yaşam tarzlarına karşı anlayış gösterme yeteneğidir. İnsanlar arasındaki bu farklılıklar, zengin bir toplum ve renkli bir kültür oluşmasını sağlar. Günümüzde, küreselleşmenin etkisiyle dünyada hareketlilik artmakta, farklı kültürler, inançlar ve düşünce sistemleri daha fazla etkileşime maruz kalmaktadır. Bu noktada insanların önyargıları bir kenara bırakıp birbirlerini şekillerin ötesinde anlaması ve saygı duyması, eskisinden daha önemli hale gelmektedir. Sonuç olarak, tahammül, tolerans ve hoşgörü, toplumların nasıl şekilleneceğini belirleyen temel değerlerdir. Bu nedenle farklılıklara saygı göstermek, Anadolu'nun köklü birlikte yaşama mirasının geleceğe taşınmasını sağlayacaktır.