'Yaşlı bir insan öldüğünde, bir kütüphane yanar.' Sözü hem tarihi birikimi, tecrübeyi hem de geleceğe yön verecek olan fikirlerin beslenmesi gereken kaynağı çok net ortaya koymaktadır. Bu güçlü ve derin anlamlar içeren alıntı, bize adı eski ancak hiçeskimeyen nesillerin sahip olduğu muhteşem ve muazzam bilgi ve deneyim zenginliğini hatırlatıyor.

Bilginin öğrenilmesi ve uygulama alanı bulması uzun bir deneyim işidir. Mahallemizdeki, köyümüzdeki ya da yanı başımızdaki bir yaşlının ölmesi sadece onun ölmesi değildir. Onunla var olan, kazanılan, yaşama şansı bulan tüm birikimin de ölmesi anlamına gelmektedir. Bilginin kaybolması da bir trajedidir. Her geçen gün bencilleşen ve sadece kendi küçük dünyamızda var olma mücadelesi veren bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz. 

Yaşlılarımızın yerine arama motorları geldiği için her şeyi çözeceğini zanneden büyük bir kitlenin de var olduğunu ve bu kitlenin her geçen gün arttığını söyleyelim. 

Yani, 'Yaşlı bir insan öldüğünde, bir kütüphane yanar.' Sözü bir tık ötede olan arama motorlarının varlığı sebebiyle bu kitle için pek de anlam ifade etmiyor. Ancak bilgi uygulayıcısı varsa bir anlam ifade eder. Yoksa un, şeker, su, yağ, kaşık her yerde var ancak kaliteli helva yapabilen kişi sayısı sınırlı. Onların da sadece birkaçı herkes tarafından bilinir. Canımız helva ya da baklava istediğinde de o tanınmış kişileri, markaları, kurumları ararız. Oysaki onun yaptığı her neyse onun bilgisi arama motorlarında ayrıntısıyla var.

Evet, var ancak demek ki sadece bilgi yetmiyor. Tecrübeli bir el değmeli ki o tadı bulalım.

Yaşlılarımıza ait ne varsa bunun gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak toplum olarak yapmamız gereken önemli işlerden birdir. Bunu yapmanın bir belki de birçok yolu vardır. Büyükanne ve büyükbabaları eğitim sistemimize, tüm kurum ve kuruluşların iş ve işlemlerine dahil etmek iyi bir adım olabilir.

Yaşlılarımızın başka bir ifadeyle feleğin çemberimden geçmiş ve gün görmüş bireylerin sınıflarda ve diğer kurumlarda deneyimlerini ve bilgeliklerini paylaşmalarına izin vermek, yalnızca öğrencilerimizin ve o kurumda bulunan gençve orta yaş gurubunun öğrenme deneyimini zenginleştirmekle kalmaz, aynı zamanda hem yaşlı hem de gençnesillere fayda sağlayan nesiller arası kopmaz bir bağ oluşturur. 

Bu bağ yaşlılarımızı köşelerine terk edilmekten de kurtarır. Kendisinin bir işe yaradığını gören insan hayata dört elle sarılır ve onunla şekillenen çok değerli birikimler bir sonraki nesillere aktarılmış olur.

Yaşlılarımızın sosyoloji, fen, matematik, tarih, kültür ve yaşam dersleri hakkında ders kitaplarında bulunamayacak benzersiz bakış açıları ve dört mevsimlik tavsiyeleri vardır. İki artı ikinin bazen beş kimi zaman on bazen de üçettiğini açıklayacak deneyimleri ve bunun gerekçeleri vardır, o gün görmüş bireylerde. 

Bunlar satırlarda yazmayan ancak sadırlarda yazan bilgilerdir. İşin içine sevgi girdiğinde maneviyat girdiğinde iki artı ikinin dört etmediğini çok daha fazlasını yapabileceğini yaşamış bir insandan daha iyi kimse anlatamaz.

Yaşlılarımız vasıtasıyla nesilden nesile aktarılan bu tür tecrübeler çocuklarımız ve gençlerimiz hatta orta yaş gurubundaki insanlarımız için paha biçilmezdir ve etraflarındaki dünyayı daha derinden ve daha genel anlamalarına yardımcı olabilir.

Yaşlılarımız böylelikle

  • Bakış açılarımızı zenginleştirmeye benzersiz ve değerli olmaya,
  • Liderlik ve tatlı dokunuşlarla kolaylaşan ve çözülen sorunlara,
  • Karşılıksız ve gönüllülükle iş yapmanın verdiği tadı yaşayarak göstermiş olmaya,
  • Birçok noktada hayata ve işe dair bir sonraki adımı önceden hissettirmeye, 
  • ;  

`height=

Kesinlikle önemli katkılar sağlayacaklardır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi yaşlılarımız toplumdan ve iş hayatından soyutlanmış daha çok hastane köşelerinde ya da etkisiz eleman olarak bir yerlerde öylece soyutlanmış olarak ve toplumdan kopuk olarak yaşıyorlar. Her kurumda bir danışma ofisi olsa ve yaşlılarımız kendi alanı ve hayata dair diğer alanlarda tecrübelerini aktarmaya devam etseler hem kendilerini değerli hissetmiş olurlar hem de insanlara kolaylık sunmuş olurlar. Böylece tarafların tamamı kârlı olacaktır.

Aidiyet duygusu, işe yarama duygusu, başkalarının hayatını düzeltme ve sevilme duygusu yaşlılarımızı olduğu kadar bizi de mutlu edecektir. 

Ayrıca unutmayalım! 

'Hiçkimse şu an olduğu yaşta öylece kalmayacaktır.'