Takriben bundan elli sekiz yıl üçay on gün yirmi üçsaat önce birçok evde insanlar akşam yemeğini yerler ve sonra hep beraber sofrayı kaldırırlar. Anne el işi yapar, evin kızı bulaşıkları yıkayıp etrafı düzeltir. Babaanne torununa ve diğerlerine hikâye anlatır ve yatsı namazını heyecanla beklerler. Babaannenin anlatacağı dini kıssalar, torunları ve evin büyükleri tarafından dört gözle beklenir. Zaman böyle tatlı ve verimli bir şekilde değerlendirilir. Ayrıca herkes çok mutlu ve huzurludur. İnsanlar az para kazanırlar ancak gece gündüz çalışanlardan daha çok mutlulardır.

Bebekler annelerin okuduğu İhlas-ı şeriflerle ve Yasin-i şeriflerle uyutulur. Muavezeteyni de bolca okurlar. Tahtadan beşiklerde uyur bebekler. Bebekler için kullanılan hazır bezler yerine beyaz bez ve onun da içine ısıtılmış toprak koyarlar. Bebekler üşümez ve kolay kolay hasta olmazlar.

Babaanne yatsı namazını kılar kılmaz torununu yatağa götürür kendisi de hemen yatar. Evin diğer bireyleri de aynı şekilde davranırlar. Herkes sabah namazına kalkar, anne evi erkenden temizler, kahvaltıyı hazırlar ve ev halkı kahvaltıya geçer. Muhabbetin ve işin tadı bir başkadır. Alın teriyle kazanırlar hep beraber yerler. Bulgur pilavı olmazsa olmazlardan, kuru soğan da başköşede olur. Bir de yayık ayranı olursa ondan daha süperi hayal edilmez bile!

**

Bir gün hayatımızın içine giriverir televizyon ve sonrasında sınırsız internet. Babaannenin o güzelim hikâyeleri, hayat tecrübeleri dinlenmez olur. Yatsı namazıyla birlikte yatan ev halkı gece geçsaatlere kadar televizyon ve bilgisayar başında zamanı öldürme yarışına girer.

Yatsı namazları kılınmaz olur, torunlar dedelerle ve ninelerle değil tabletlerle eğlenip zaman geçirirler artık. Yemek saatleri diye bir şey de kalmaz. Baba ayrı, anne ayrı, çocuklar ayrı saatlerde yemek yerler. Aynı evde yaşayan insanlar birbirlerini görmez ve birbirleriyle konuşmaz olurlar. Geçvakitlerde yatıldığı için haliyle sabah namazları da kılınmaz olur. Erkenden hazırlanılan kahvaltıların yerine öğle vaktinde yenilen simitler, poğaçalar gelir. Aynı evde yaşayan insanlar yabancı olurlar birbirlerine. Bu durumdan herkes şikâyetçi ancak adım atan da yoktur.

Babaanne bir akşam vakti, okuduğu bir kitaptan şu bilgileri torunlarıyla paylaşır: 'Dokunmayan, düşmeyen, fiziki olarak hareket etmeyen çocukların sinirsel uyarılmaları gelişmediği için beyin hacimleri yüzde otuz daha geride olur. Özellikle bebeklik dönemi, bu anlamda çok önemlidir.' 

  • 'Evladım, çık dışarıya oyna biraz! Saatlerdir bilgisayarın başındasın. Bak ne kadar zararlıymış!' der.

Babaanne arada bir torunları yanına alıp bir şeyler anlatmaya çalışsa da eskiden olduğu gibi dinleyen de yoktur. Hepsinin bilgisayarda tablette çok daha önemli işleri(!) vardır. Babaanne ne kadar uğraştıysa da işler eskisi gibi olmaz. Bu gidişe dur demek için bir pazar günü beş çocuğunu da bir masada toplar. 

  • 'Evlatlarım eskiden çok güzel günlerimiz olur, herkes birbirini dinler, büyük küçüğü, küçük büyüğü sever sayar ve bir sıkıntı olduğunda herkes koşardı. Namaz saatleri iple çekilir ve bir an önce kılınırdı. Sabah namazı vakti evde herkes uyanık olur ve ibadet halinde olurdu. Özellikle akşam yemekleri hiçayrı yenmez, dedeniz sağken o sofraya oturmadan ve yemeğe başlamadan kimse başlamazdı. Onun vefatından sonra ben bunu devam ettirmeye gayret ettim. 

Ancak birkaçyıldır bu konuştuklarım unutuldu. Kimse kimseyi görmez, tanımaz oldu. 'Yemek saatleri var mı yok mu?' o bile belirsiz hale geldi. İşiniz gücünüz televizyon, tablet, bilgisayar. Yanı başınızdakinden haberiniz yok. Oturup iki kelam ettiğiniz de yok.

 

  • Bu bilgisayarlardan, tabletlerden ve televizyondan ne fayda gördünüz? Anlamıyorum ben sizi. Torunlarıma daha çok üzülüyorum. Onlar sizden daha beterler. Uyuşturucu bağımlısı gibi oldular adeta. Tablet ve internet olmadığı zaman zombi gibi evde dolaşıyorlar. Bakmayın zombi dediğime, ne olduğunu da tam bildiğim yok aslında. Hep sizden, etraftan duyduğum şeyler. Bugünden itibaren bu evde bir şeyler değişmezse ben köyüme geri dönüyorum.
  • Ben buraya sizinle vakit geçirmeye, konuşup dertleşmeye, sizinle bir şeyleri paylaşmaya geldim. Bir köşeye çekilip sizin kaybolup gittiğinizi görmeye gelmedim. Bunun için bazı şartlarım olacak:

 

  • 'Öncelikle televizyon belirli saatlerde açılacak ya da hiçaçmayalım isterseniz. Tablet ve bilgisayar tamamen kaldırılacak. Bu iki kural tamamsa devam edeceğim.'

Torunlardan bazıları homurdansa da anne ve babalar şartları çoktan onayladılar. 

  • Babaanne benim araştırma ödevlerim oluyor, onu nasıl yapacağım?' dedi en küçük torunu Yusuf. 
  • Evladım, o iş kolay! Hemen evimizin yüz metre ilerisinde belediyenin bilgi evi var. Orada bu imkânlar için çok güzel ortamlar hazırlanmış. Ödevin olduğu gün gidersin bir iki saatte işini halleder gelirsin. Diğerleri de öyle yapar. 
  • 'Bu arada, oğlum Murat! Bundan sonra sen de işten erken geleceksin. Öyle saat on, on bir de gelmek yok! Akşam namazı vaktinde, bilemedin bir saat sonrasında evde olacaksın! Akşam yemeği hep beraber yenilecek.

Biriniz okuldan gelir yer, biriniz kafasına göre- odasından mutfağa gelme zahmetinde bulunursa- istediği saatte yer. Anneniz benimle tam vaktinde yer, babanız geçgelir saat saat onda yemek yer. Böyle bir şey olmayacak! En geçsaat yedide herkes akşam yemeği için sofrada olacak. Yemekte herkes günün özetini şöyle kısaca anlatıverir. Yemekten sonra da çaylar içilirken ilmihal kitabından herkese lazım olan bilgiler okunacak. Herkes dinleyecek. Nasıl, okulda ders dinliyorsanız, burada da bir ders yapacağız.

Sonra hep beraber yatsı namazı kılınacak ve namazdan sonra hemen yatılacak. Bu kurallarım yapılırsa ben burada kalmaya devam edeceğim. Yoksa köyüme döneceğim, dedi babaanne.'

Herkes şöyle bir bakıştı, 

  • 'Zor bir iş ama uygulayabilirsek süper olur!' dediler. 
  • 'Tamam, anne!' dedi, büyük evladı Murat. 

Diğerleri de kabul etti. Akşam tabletler sağa sola gönderilir, bilgisayar aynı mahallede olan yoksul bir aileye hediye edilir. Evde sadece bir adet dizüstü bilgisayar kalır. O da ev sahibi, evin reisi Murat Bey`in bilgisayarıdır. O bilgisayar da sadece hafta sonları çok önemli bir şirket işi olursa açılır.

Bu şekilde yaklaşık üçdört ay geçer. Dört ay sonra evde birçok güzel haber, etkinlik paylaşılır. Torunu Hasan`ın okul başarısı artar, öğretmenler tebrik ve teşekkür üstüne teşekkür ederler.

Oğlu Murat, daha dinçve daha hayat doludur. Gece yarılarına kadar işte çalışmak yerine akşam namazıyla her şeyi bitirir ve bu haliyle daha çok kazanır. Bütün ev halkı akşam yemeğinde dertleşir, çözülemeyen okul dersleri, Murat Bey`in halledilemeyen iş sıkıntıları sofrada kolayca çözüme kavuşur. Herkes babaanneye teşekkür eder. 

 

  • 'İyi ki bu tabletleri, bilgisayarları evden atmışız, televizyon için belirli bir saat koymuşuz. Şu yemek saatleri de süper oldu!' derler.

 

Evde zombi gibi dolaşanlar yoktur artık. Bırakın zombi gibi dolaşmayı, artık zombi taklitleri yapılır ve herkes tebessüm eder, bu duruma.

Sabah namazlarını eskiden olduğu gibi hep beraber kılarlar, akşam erkenden yatıp sabah erkenden işe giderler. 

  • Aslında hayat çok sade ve yalındır. Hayatı karmaşık hale getiren şehir değil, bizi insanlarız der, babaanne. 

Tüm çocuklarını bu şekilde toparlamayı başarır. Beş evladı vardır. Hepsinin evinde aynı kurallar geçerli ve evde herkesin ne yapacağı bellidir. Kimin yatağı bozuksa, kullanılan bir eşya ortalarda olursa bunun hesabı uygun yollarla hemen sorulur. Babaanne teknolojiye esir olmadan, teknolojiyi istediği şekilde kullanan bir nesil yetiştirmenin tohumlarını atar güzel ülkemin güzel topraklarına.

Torunu Hasan`ın başarısı öğretmenlerin dikkatini çekince babaanne okula çağrılır ve diğer velilere evde uyguladığı düzenden bahseder. Birçok gençveli, babaannenin elini öpmek ve duasını almak için etrafında sevgi çemberi oluştururlar.

Bir akşam yemeği vakti, Murat Bey, 

  • 'Anne senin şu uygulamaların, tüm okul velilerine yazılı olarak tavsiye edilecek, haberin olsun, bugün Hasan`ı alırken öğretmen söyledi, der. Hatta bunun için okula bir psikolog davet edilir. Yarın senin uygulamaların üzerine okulda bir seminer verecekmiş. Gidelim mi, ne dersin? 
  • 'Olur, evladım, Rabbim izin verirse gidelim inşaAllah!' der.